Epigraf, Uzak Ülke projesinin elemanıdır

Öhö, öhö, öhö!.. Vuramadın sevgili, vuramadın... | Mehmet Batur

Sevim Burak Yazı Düzenlemeleri / Memet Fuat


"Ameliyathanenin televizyon ekranında kalbimi seyrediyorum / kasığımdan kan
akıyor / atar damardan / boyuna kalın pamuk bastırıyorlar / doktor kalbime
şırıngayı takarken / o çengel biçimindeki oltayı yosunların arasına saplarken
/ düşünüyorum / ben kalabalığın insanıyım / kalabalıkta seçimimi yapacağım /
renkli / çeşit çeşit insanları görüp en güzelini seçmek istiyorum"
(Afrika Dansı, s.38)

Yanıltıcı bir yazardı Sevim Burak. Güzelliklerinin kaynağını gizledi
hep.

Biçime ağırlık verir gibi göründü, oysa içerikti, insanlardı asıl
ilgilendiği.

Çevreden kopuk, kendi dünyasına kapanmış snob bir yüksek aydın
sanıldı, oysa kalabalığa açılmak, "çeşit çeşit insanları görüp en güzelini
seçmek" için çırpınıyordu.

Seçkin bir azınlığın yazarı olmayı kesinlikle istememiş, kitaplarının
kapışılmasını, oyunlarının aylarca, yıllarca kapalı gişe oynamasını özlemişti.

Ödün vermemiş olması, bağlandığı, doğruluğuna inandığı sanat
anlayışından kopmaması, güçlülük diye nitelenebilir. Oysa, güçlülükle bir
ilgisi yok. Böyle bir sorunu olmadı, başka türlü yazarsam özlediklerimi elde
edebilirim diye düşünmedi hiçbir zaman. Başka türlü yazamazdı çünkü. Hiçbir
sahteliği, takınılmış tavrı yoktu, bir kuramın uygulamasını yapmıyor, etiyle,
kanıyla yazıyordu.

Birbirine iğnelerle tutturulan kağıtlar, koltukları, duvarları
dolduran, odalardan dışarı taşan kağıtlar... Hangisi hangisinin başı, hangisi
hangisinin sonu, bilinmeyen, aranan, bakılan, yakıştırılan, "Tamam, bu bundan
sonra!" diye birleştirilen kağıtlar... Bir daha, bir daha yazılan...

Büyük harfler, küçük harfler, çizgiler, barlar, noktalamalılar,
noktalamasızlar, alt altalar, merdivenler, dikdörtgen içindekiler, sağa sola,
yana yatmış, çarpıtılmışlar...

Resim mi yapıyordu sözcüklerle?

İçeriğe bir etkisi var mıydı bu düzenlemelerin? Üstüne mi basılıyordu
oralarda, daha yüksek sesle mi okunuyordu? Daha hızlı, ya da ağır, kasıla
kasıla?

Gülüyordu Sevim Burak, kaçamak, kesik, hep tutmaya çalıştığı
gülüşüyle. Belki de yoktu bir açıklaması, salt sezgisel bir şeydi, hoşuna
gidiyordu böyle düzenlemeler yapmak.

Bütünüyle görsel bir tat mı? Kestiremiyorum. Çünkü dizgiden, baskıdan
geçerken, kağıtlarda yaptığı düzenlemelerin kitap sayfalarına nasıl
yansıyacağına pek bakmıyordu. Kağıtlarındaydı kavgası.

Bu düzenlemelerin ancak kendisince sezilen, içerikle ilgili bir yanı
vardı, kesin. Ama anlatamıyordu.


Anlaşılmadığını, anlaşılamayacağını, büyük bir ürkeklik içinde, çok
iyi biliyordu.

Yazılarına bakarken:

- Burasını yalnız Adnan Benk anlar, diyordu birdenbire. (İster istemez
gülümsüyordunuz kuşkululuğuna.) Yok o anlar, müthiş, anlıyor, biliyorum,
diyordu.

Tutamadığı kıkırtılarla, sevgi dolu, gülüyordu. Seviyordu
yazdıklarını. Yazı düzenlemelerini değil, anlattığı kişileri seviyordu,
onların uyumsuzluklarından büyük tat alıyordu.

Zaman zaman coşup:

- Burasını Adnan Benk bile anlayamaz... diyordu.

Bir seçkin insan için yazdığından değil, anlaşılmak istediğinden,
anlaşılabileceğine inanmak istediğinden. Sığınağıydı Adnan Benk'in anlaması.

"Humor"a türkçede "ince alay" deniyor gerçi, ama "alay"da bir
küçümseme, aşağılama var. Yanıltıcı olabilir. "Humor" diyelim. Sevim Burak'ın
kıkırdamaları yazılarının temelinde yatan derin bir humor'dan geliyordu.
Sevgisini hiç yitirmeyen bir humor'la yaklaşıyordu anlattığı kişilere.

Bir anılar dünyasını hem yaratan, hem de o dünyanın yarattığı
kişilerdi onlar.

BENİM ANILARIM
BEN BU ANILARI
CANIMLA
KANIMLA
BESLEDİM
AYAKTA TUTTUM
YIKILMASINA ENGEL OLDUM
BU BOYA GETİRDİM
OKUTTUM
BÜYÜTTÜM
ÇİRKİN
GÜZEL
(Yanık Saraylar, s.34)

Öykülerinde gittikçe dille, sözcüklerle daha fazla oynar olmuştu. ama
aslında anılarıydı, çocukluğunun insanlarıydı onu yazarlığa iten.
Öykücülüğünün dilde tıkanmaya doğru gittiği yerde, oyunlara atlaması bundanadı
belki de. Oyunlarındaki kişilerle birlikte yeniden güzelliklerinin kaynağına
döndü.


Bilal Bey'in Not Defteri'ndeki tarihler 1930, 1931'dir. Sevim Burak'ın
doğduğu yıl 1931. Anlattıkları daha çok çevresinden dinledikleriydi. Bir
kültür dönüşümüne girilen yılların arkada bıraktığı son kişileri tanımış,
onları dinlemiş, onların arasında büyümüştü.

Geçmiş hayranlığı mı? En güzel günler yaşamaya yetişemediklerimiz mi
denmekte? Sanmıyorum. Çevresinin büyük özelliği olan inceliklere, insanca
ilişkilere duyulan özlem belki. Güzellik nerede olursa olsun güzelliktir.


Çocukluğunu dolduran insanların köklerini de araştırdı kıkırdamalarla.
Eski zaman fotoğraflarında kazı yapar gibi dolaştı. Dostlarına gösterdi
gösterdi doyamadı o fotoğrafları. Anlamaya çalıştı. Eskiyi bilen insanların
çevresinde dört döndü.

Sare Teyze'yi buldu örnekse...
Foto Febüs, Ayakkabıcı Burjeni, Terzi Kalivrusi...


Yanıltıcı bir yazardı Sevim Burak. Güzelliklerinin kaynağını gizledi
hep.

- Nazım yaşasaydı sizi Adnan Benk'ten de iyi anlardı, demiştim.

Oturduğu yerde sıçramıştı nerdeyse:

- Anlardı...

Memet Fuat
İki Yönlü Yozlaşma, YKY


Memet Fuat'ın gözüyle Sevim Burak
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=389
Emre Sururi tarafından, 24/03/2001 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr

epigraf     Bir önceki eser:   Bekleyiş / Jean Paul Sartre
<<< -- Rasgele bir eser -- >>>
   Bir sonraki eser:   Günler / Cemal Süreya