Epigraf, Uzak Ülke projesinin elemanıdır

İlkin pencere ölecek, akabinde ben. | Emre Sururi, Eda'bi Mektuplar

Eda'bi Mektuplar 4 / Emre Sururi


-------
1.
istek üzerine yazılan yazılar, bölüm 6 sahife: 292, konu: sorumluluk

(geçen sayının özeti)
ailesi ve de arkadaşları tarafından pek sevilen, efendice halleriyle
çevresinde ilgi ve hayretler yaratan Ferit, amansız bir ince hastalığa
tutulmuştur. Bir süredir keman dersleri verdiği (kahramanımız Ferit aynı
zamanda çok da iyi piyano çalar) nilgün'e kara sevdalıdır. bir tarafta piyano,
öteki tarafta nilgün, sorumluluğun pençesine takılır.

(...) [geçen sayıdan devam]
sorum.. sorum.. sorum... sorumluluk.. üç noktaların darbe hazırlığı.
sorumluluk nedir bilmiyorum. sorumluluk nedir bilmediğimi sanıyorum. -Hayır-
dedi küçük fare, saklandığı delikten çıkarak; -bu yazyı yazman bile belli bir
sorumluluğun işi-. Kedi onu duymamazlıktan gelerek bir çırpıda yedi(m).
insanlar geliyorlar yanıma, bana onlara karşı sorumluluklarım olduğunu ima
ediyorlar. Gözlerini gözlerime dikiyorlar. hayır, kesinlikle böyle olmasını
istemezdim. Ben de../ sonra yıllar var ki birinin elini elimle tutmadım,
birinin gözünü gözümle içmeyeli. Birden kendime geldim, işten geçmeden (iş)
camı açtım, seni buyur ettim. Ne de güzel şeydin sen öyle. "bak" dedin, "artık
uçabiliyorum", ne güzel. benimle üç yıl kaldın da kimse bir şey anlamadı.
İçime ilk işleyişinde, içime ilk girişinde, kaçacak ağaçlarım kesilmişti
artık. hem biliyor musun, ağlayamamıştım bile. sonra sen de gittin (3 yıl).
cezmi'yi intihara zorladılar, alacaklıları bile ağladı. yıllar geçti, gene
gelmedin. pencere hep açıktı oysa. sırtımda kanatlarım çıktı da yine de senin
gibi cesaret edip uçamadım. tellere takılır çocukların uçurtmaları,
anahtarları parlar.
Yeter mi? Yeter? Yeter mi? Yeter. Yeter mi? Yeter. Yet........................

--------
2.
Türk Anarşist Partisi, kuruluş kongresi metinleri

"... ve işte bu yüzdendir ki sevgili arkadaşlar, reddetmeliyiz herşeyi.
öncelikle aileyi, büyükleri, dostu, sevgiliyi. mes'uliyet, davamızda mutlaka
başarısızlığa götürür. Aşk dediğin nedir ki hülyadan başka?"

"yine başka bir gün rastladığım adamın iki karısı ve dört kızı olduğuna
kanaat getirdim. Evet, adam yanlış bir iş yapmıştı ve de acilen uyandırılması
gerekiyordu. Kalktım, bir plak daha koydum karnıma ve arkama yaslanıp
uzandım.. galiba bir ara kendimden geçmişim, uyuyakalmışım. uyandığımda
kendimi bu güzel ülke'de buldum."

o------------------o---------------------o------------o------o-----o----o--o-o
öldürdüğüm kişilerin ailelerine bazen içim öyle bir sıkılır ki,
tabi ki ben bakarım çün- hava almak için açarım pencere-
kü onlar benim yüzümden yi, ufukta uçan bir insanı
bu duruma düşmüşlerdir. (o insanı) arar gözüm. Herşey güzel
Bunun aksi düşünülemez ne olursa olsun ama yine de bir nokta var ki
işte bu insanı deli eder, ne yapıp edip çıldırtır diyorum. Gelirse onu öldürür
müyüm...
o------------------o---------------------o------------o------o-----o----o--o-o

Gencim
ama güçlü değilim
Zekiyim
ama yine de isteksizim
bunalıyorum
ama yine de nefes alıyorum.
ilkin pencere ölecek,
akabinde B.En.

---------
3.
Bir kişiyi tanırsın, seversin. sevişirsiniz. gün gelir bıkarsın. bırakırsın.
pat diye yüzüne söyleyemezsin. sonra ona yardıma başlarsın. ama yine de o
sözleri söyleyemezsin. bir vicdan azabın olur. büyür, gelişir. dede bile
olursun. ama söyleyemezsin. insanlar kendi elleriyle -yine kendi-
gırtlaklarını sıkarlar. hazret-i mohammed'e inanırlar. insanlar etrafında
gırtlaklanırken sen sesini çıkaramazsın. oturur, anca müzik dinlersin. aptal.
casına yaşarsın, gırtlaklanarak ölürsün. parmak izlerini boynunda bulurlar.
bir morgun çekmecesinde yaşamaya devam edersin - ta ki doğana dek.
Yıldızların herhangi birinin hayatı kayar, biz not alırız. dağlarda pusular,
not alırız. sarı sarı, küçük kağıtlara hayatımız geçer. en önemli günlük bile
nedir ki solo'nun yanında?
bir çiftedeki
İKİ FİŞEKTEN,
İKİ FİŞEĞİn içindeki yüzlerce bilyeden,
balıktan, denizden,
askerden
ne farkımız var ki?

öleceğini bilmen sana ne kazandırıyor ki intihardan başka?
toprak ana, allah baba, kiliseler, çanlar, ne kazandırıyor ki çalar saatler,
zamanın akışını bilmen sana ne kazandırıyor ki regretten başka? ne
kazandırıyor ha?

salo/sodom/lut
--------------
hepsi de malum
suçtan yargılandı,
tanrı katında
-idam-
------

--------
4.
Ölüm geliyor aklıma, ölüm!
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum..

Cemal Süreya'nın ölümünün günü, doğumunun bilinmediği gibi tıpkı.
Elif.. Sen tavşan aralığı,
Sen ağzımın tadı,

Bir buluş gibisin!

Ve ben..

Yalnızım.
B.En.
9 ocak gece 96

--------
5.
bunu lütfen bir kere daha yapalım.
diye yalvarırdım genç çocuklara. onlarsa işin hala şakasındaydılar. denemeden
bilemezsiniz, efendim. hayır, efendim. hiç de sandığınız gibi bir şey değil ki
bu...

- biraz yakına gel, sana bir şey söyleyeceğim:-















extradan hiç bi şey yok.


bu son olsun lütfen derdi
ve gidip yatağa yatardı.
içimdeki hayvanı dürtüp
onu bir kez daha
boğardım.
eğer bir şansım daha
olsaydı.

---------
6.
27 ocak '96
From The Edges Of The Deep Green Sea.

yüzbinlerce kişi, bir dünyaya kısılmış, hepsi aynı anda içim sıkılıyor diye
bağırıyor. İçimdeler onlar ve de sesleri bu yüzden çok net. İçimdeler -tek
kelimeyle içimdiler. Şimdi bana inanmıyorsun, beni duygusamıyorsun belki de
ama benim ölümümün herhanginci bir yılının dönümünde -hala duruyorsa eğer-
TRT2'de eski -şimdiki- istanbul görüntüleriyle tekrar geri döneceğim sana,
bana tozunu yutturduğun o meşhur ankara sokaklarına.
doğrusun, tezer özlü'yü bile yaşatamadılar diyeceksin ama onun dirilmesine
daha vakit var. tokyo'da şimdi sabahın üçü olabilir - olmayabilir de vesselam.
Ona, ona diyorum çünkü o senin için hep o kalacak, işte, ne diyordum, ona
gidişim bile bir merasimle olmuştu. Yağmurla vaftizlendim önce, taksiler çamur
sıçrattılar ama durmadılar, duranlarsa bilemediler onun nerede olduğunu. Bir
kız geldi, bana onun yerini bildiğini söyledi. 100 atın çektiği bir taksiye
bindik, o tarif ettikçe gittik. Onun ülkesinde de yağmur yağıyordu.
Şarküteriden bir şişe isanın kanını alıp içtim. Tadı damağımda kaldı. Elimi
öptü, fenalaştım, vedalaştık. herşey rüyadaymışım gibi oldu. yatağıma
döndüğümde daha soğumamıştı. burak'ın plakası uğursuz yahudi bir attı o.
bir heykele şiir yazsam bu herhalde ankara camcı heykeli olurdu, olgunlar
mıydı neydi semti, sahafları olan, içinden tramvay geçen şarkının sözleri
takılsaydı bari. Yaşıyorum, evet, buraya kadar doğru. Ama herkes yaşamıyor mu?
Ölene olan ne ki? Bunca nefesin yanında ölüm yok ne ki?
kara bir lotustur ölüm, insanların başını döndüren. ölüm sadece ölü için
yoktur, o uyuşur çünkü. bir sandığa koyarlar, bazen de üstünü üç tahtayla
kaplarlar, bir zarar gelmesin diye. madem koruyacaksınız, bilmez misiniz ki üç
ay sonra tahtalar çürüyüp gi-de-cek?

Yazık, çok yazık.
nedense, işte içimde öylecene bi his var.
sanki hiç yaşamayacakmışım,
sonsuza kadar ölecekmişim gibi.


bugünün adını Cure'dan aldım.

----------
7.
4.şubat.'96
17.10
Yeter diye sen bağırmıştın öyle değil mi.. ne de komiktin, bir tek kelimeyle
bütün kainatı, bütün tabiatı, hayvanları, sokakları bile bir anda
durdurabileceğine inanmıştın, öyle değil mi? Bu lafın peşinden pencereden
atlamasaydın belki de gerçekten herşeyimizi durdurabileceğine inanırdım. Sen
"istediğim zaman uçabilirim"lerdendin. benim gibi. ve felsefemiz yükseliyor
şimdi hayatım, bütün gücünü ivmesine veriyor. ne olurdu uçmanı sürdürseydin,
pencerenizin dibindeki o kaldırıma kırmızı bir leke olarak geçmeseydin.. ne
de basit insanlarız biz, ne de gülünç bir yer burası. palyaçonun gözyaşları
senin en hüzünlendiğin şarkıydı, ve de şimdi ben, bu gülünç yerin yüzü boyalı
komik adamı, patır patır yıkılıyorum, gözyaşlarım dönüşüyor, eriyen etlerim.
kendimi yaktık ama merak etme, inanıyorum senin yaşadığına. bir gül koparıp
versem sana şapkamdan. şapkam dolu yanan çiçekle. gülübirlik. birliğim benim,
bir tanem, trapezin güzeli. hayatlarımız filme bile alınmadı. ne yazık ki
sirkimiz de yanmak zorunda, hayır, merak etme, bütün hayvanları salıverdim,
insanlar kafeste. hoşçakal.

iki kere iki dert eder,
dert kere iki sekiz,
işte sen, ben, sevgimiz,
sevgimiz, yani biz,
asla birleşemez, asla ayrılamayız,
seninle ben, yani biz,
dünyanın bütün çiçekleri az gelir,
mezarını şenlendirmeye,
hüzün, sevgilim,
hüzünle biz.

-------
8.
Hücreler, böcekler ve penguenlere dair.

Hücreler: Prof. Robson ve Ames(asistanı) tam 5 aydır yürüttükleri
araştırmalarında ço

Beni harcayabildin. bir elin şaklaması kadar kolay bir şekilde hem de.
sana daha ilk andan beri güvenmemiştim, biliyorsun bunu. nedense hep
yorgundum senin yanında. şimdi anlıyorum ki enerjimle besleniyormuşsun
meğer. bunun hapiste bile farkına varamayışıma yanarım bir tek. herkes,
ama HERKES! harcayabildi beni. o yangını ben çıkarmadım, o polis ben
olmasaydım da şu anda yerin altında bulunacaktı.. hayatımı çaldın sen
benim, karımı, umutlarımı, çocuklarımı başından beri bir boşluktaydım ve
de sen bu boşluktan yararlandın, bu boşlukta geçtin ırzıma. kalbim bile
yok artık. iki taraflı açılan ateş sonucu saat 20.00 haberlerinde şehit
edildi. başsağlığı dilekleri kulaklarımda uğulduyor. ileride üç ayıyı
düşünecekler, seni düşünecekler, onu ve de belki beni düşünecekler,
üçümüzün ağzına sıçtığı bu dergiyi düşünecekler.. Vay be! diyecek
orospunun çocukları, benimkiler gelip mezartaşımı spreyboyalayacaklar,
başında içki içip yiyişecekler, onunkiler yasin-i şerif okuyacaklar onun
ruhuna el-fatiha. ama seninkiler sürüklenip gidecekler bir oradan buraya,
yükselen değerin şairi olacaksın, kıçımı silecekler seninkiler. ister
kehanet, ister tahmin, ya da lanet, diyip diyeceğim bu işte. salakça
kişilere dalkavukluk edecen önce, arkadan benim sürrealist korom geçecek
dalgalarını seninle, televizyona çıkıp liseli kızlara bakmaya devam
edeceğim, ya da televizyona çıkmayıp sürünmeye. bunların ikisi de bir
benim için ama sen yine de ileride bunu da, beni de şu isanın meşhur
havarisi gibi, horoz iki kere ötmeden sen beni üç kere inkar edeceksin.
sonra da ağlamaya başlayacaksın. mezarımın başında taşlayacaklar seni,
televizyondaki yorumlarında, içtiğin sigaralarında. yetenek varsa bile
anlayacaksın ki tek yetenek yetmez!
deneme bir... ki... de...

----------
9.
18.19 arası
şubat, 1996
Selam...
Biraz önce televizyonda aptalca bir film vardı ama güne aptalca bir
yazıyla başladığımdan başlamak çok daha rahat olacak sanırım. Yazı melodi'de
yer alıyor ve de bariz bir şekilde film münasebetiyle yazılmış; şu kızların
dert ortağı olan erkekler hakkında, onlara bir isim bile bulmuş... yastık
erkekler! (Biliyor musun başkentim, nedense / birbirimizden çekiyoruz ikimiz
de, / sen yaslarına hiç yaslanmaz oldun, ben acılarıma yeterince-c.süreya).
filmin adı "harry sally ile tanışınca" idi ve de o kadar aptalca idi ki
hayatımda beni en çok çarpan iki şeyden biri oluverdi.. sonra seni
hatırladım birden.. bana göndrediğin bütün mektupları çıkarıp okudum bir bir.
hatta sana yazdığım fakat göndermediğim bi kaç tane de mektubumu buldum. bu
sayfayı gönderirsem, zannediyorum ki onları da gönderebilirim. Odamda şu anda
T.Waits çalmakta ve de bu sadece bende pişmanlıklara yol açmakta.. "Elif şunu
dinle, bunu okudun mu? bundan tam iki yıl önce bugün, defne'yle ben.." hep BEN
konuştum, hep BENİM hikayelerİM, şarkılaRIM ve de kitaplarım vardı.. ve şimdi
de özür diliyorum ama ne için? ya da neye yarar? biliyorum ki (öngörüyorum
ki) bazı -çoğu- şeyler -tümü- çok ama ç-o-o-k gerilerde ve bana da giden
geminin ardından bakakalmak düşüyor. Ahmet'i merak ediyorum, bana sadece bir
kez bahsettiğin ve o saniyede aklımdan çıkıp giden Çınar'ı merak ediyorum, o
gün tevet miydi neresiydi, işte oraya beraber yemek yediğimiz, senin
ekonomi(?) sınavın için beraberce endişelendiğiniz Burak'a ne oldu, merak
ediyorum.. neden diye düşünüyorum ve de anlıyorum...
bir bezginlikti belki benimki, o güne kadar gelmiş
olan herşeyden, sokaklardan, yokuşlardan, tüm o
kapılardan kopup da gelen bir çığlık belki de.
sarsılarak ilerleyeen tirendeki gece titremeleri
irkiltir hep beni bir de. sensiz, senden habersiz
ankara sokakları.. bir başka oluyor bu mevsimde,
kuşların bile göçtüğü bu ülkede, bu yokuşlardan aşağı
kayan çocukların neşesindeki o tedirginlik..
(a.arif-güneşin doğuşu'nda ankara)

hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni...
Cemal Süreya
-Eşdeğeriyle
Yan-

---------
10.

tam ortasından bölebilmek
öylesine bir coğrafyayı..
-------------------------------
I
I
I
I
I
I
a b c f
g gfhj
hoş kjl şhjö bvmghnölgğpuykksdfşaüğwaMÖCXV
MKGFLHBMŞCLVBÇÖC JOIJRTŞEKHÇÖCM PĞOĞRYAKK

Emre Sururi
Kişisel Arşiv


Emre Sururi'den 'Eda'bi Mektuplar 4'
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=34
Emre Sururi tarafından, 10/11/2000 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr

epigraf     Bir önceki eser:   Eda'bi Mektuplar 3 / Emre Sururi
<<< -- Rasgele bir eser -- >>>
   Bir sonraki eser:   Eda'bi Mektuplar 5 / Emre Sururi