Epigraf, Uzak Ülke projesinin elemanıdır

Bu kimsenin suçu değil... Ben sadece yalnızım, o kadar. | Emre Sururi

Butor üzerine Doğaçlamalar / Michel Butor


(s. 178)

70) Haftalar

Giriş yollarının birbirlerine koşut olması olgusu, bu etkinlikler arasındaki
ilişkilerin de kendi aralarında koşut olduğu düşüncesine götürür. XX. yüzyıl
sanatında çok önemli ama çok gerilere kadar giden bir teoridir bu.
Baudelaire'in "mektuplar"ından bu yana sergilenmiştir.

Bir müzik yapıtının bir edebiyat yapıtıyla aynı şeyi çağrıştırdığı
düşünülebilir. Bütün kültürlerde var olan çok önemli bir düşünceye dayanır bu.
O da şudur: Evren, içindeki unsurları başka grupların içindeki unsurlara
karşılık veren belli sayıda gruplar aracılığıyla düzenlenebilir. Bir başka
deyişle evren bir dil gibi düşünülebilir. Evrende dil olması olgusu
birbirlerinden çok farklı nesne gruplarını ilişkiye sokabileceğimizi gösterir
bize: Sözgelimi "ay" nesnesi, "ay" sözcüğüyle; "ateş" nesnesi, "ateş"
sözcüğüyle; "ağaç" nesnesi, "ağaç" sözcüğüyle; "su" sözcüğü, "su" nesnesiyle,
ve bu biçimde "altın", "toprak" ve "güneş"le sürdürebiliriz. Derdimizi
anlatabileceğimiz bu tür ilişkiler kurabilmemizdir bunun nedeni.

Ama bu yedi unsuru seçmiş olmamın nedeni, bunların Japonya'da bile
Batı'dan gelmiş haftanın yedi günüyle ilişki içinde olmalarıdır. Burada güzel
bir uygarlıklar grubu örneği vardır elimizde. Böylece her kültürdü uyarlık
işaretleri vardır; ve bu durum başka bir kültüre yanaşmanın ve böylece
imgeleminin yeni kurallarını benimsemenin zorluklarından biridir.

Geleneksel batı toplumunda, en önemlileri 7 ve 12 rakamları olan çok
sayıda uyarlık işaretleri vardır. Bu tür işaretin işleyişini görmek için şu
soruyu sormak yeterlidir: "7'ye uygun düşen nedir?" Batılı hemen şu yanıtı
verecektir size: "Haftanın yedi günü, gökkuşağının yedi rengi, gamın yedi
notası vardır", ve böyle gider. 7 rakamıyla bir uygarlıklar tablosu
yapabiliriz. Japon, Çin vb. uygarlıklarıyla daha başka tablolar da
yapılabilir. Bu grupları paralel sütunlar biçiminde yerleştirmeyi
deneyebiliriz, öyle ki birnin bir unsuru, öbürünün bir unsuruna karşılık
verebilir ve biri de tek kalır. Böylelikle gamın hangi notasına gökkuşağının
hangi renginin denk düştüğünü öğrenebiliriz. Baudelaire şöyle der: "Kokular
renkler ve sesler birbirini yanıtlar".

Bu "7'ye uygun düşen nedir?" sorusunu kendisinden yedi panodan oluşan
bir bütün yapması istense bir ressam da çok doğal olarak sorabilir kendi
kendine. Eğer bu, minimalist bir ressamsa tek renkli yedi pano yapmak
istiyorsa, hemen gökkuşağını getirecektir aklına. Oysa gökkuşağının yedi
renkten oluşmadığı son derece açıktır ve kesindir. Biliriz ki gökkuşaüında
ortaya çıkan tayf kesiksizdir ve bu nedenle de neredeyse sonsuz sayıda nüans
vardır; öte yandan üç temel rengi ayırdetmek kolaydır: mavi, sarı, kırmızı, ve
bunların karışımından üç ikincil renk elde edilmiştir: yeşil, portakal rengi,
menekşe. Gökkuşağımızda "indigo" dediğimiz bir özelliğin ortaya çıkmış
olduğunu da çok iyi görürüz. Gökkuşağında yedi renk var diyoruz çünkü bunları
uyarlıklar tablomuzda hareket ettirebilmemiz için yedi tane olmalarına
ihtiyacımız vardır.

Gökkuşağı ve gam arasındaki ilişki XIX. XX. yüzyılın birçok yazarının
temel yazınsal temalarından biridir. Özellikle de Proust'ta sayısız ifade,
kişi ve sahnede geçer. Yitik Zamanın Peşinde (A la Recherce du Temps perdu)
adlı yapıtında bu eğretileme temel bir rol oynar. Vinteuil'ün septuorundaki[1]
o büyük tanımlamayı düşünmek yeterlidir bunun için. Elyazmalarının incelenmesi
Proust'un araç sayısı konusunda uzun süre duraksamış olduğunu göstermektedir.
Önce bir dörtlü düşünmüş, sonra yedi bölümlü bir yapıt düşünmüş, ama yapıt
bize bugün yedi bölümlü biçimiyle gözüküyorsa yalnızca bir septuor olabileceği
içindir bu.

12 rakamı da önemlidir bizim için: yılın on iki ayı, zodyakın on iki
simgesi, on iki havari, vb.

Gitgide daha çok sayıda unsuru ilişkiye sokmayı deneyebilir ve soruyu
şöyle sorabiliriz: "Bir müzik yapıtı bir yazınsal yapıtla uygarlık içinde
olabilir mi?" Resmi eğilime göre kurumlar birbirlerinden ayrılmış
olduklarından yanıt hayırdır; ama daha derinlerde yatan eğilim evet diye cevap
verecektir kesinlikle; yapıtları kültürel bütünlükleri içine yerleştirmek
yeterlidir. Yapıtları yeniden tarihleri içine yerleştirirsek açık bir kesinlik
kazanır bu. XVI. XVII. ve XVIII. yüzyılların müzik ve resim yapıtlarını
düşünürsek, tarihin, kendilerini aynı "dünya"ya bağlayan ortak bir unsur
oluşturduğunu görürüz. Bu yapıtları bestelemiş olan insanlar, ya da bu
yapıtların kendileri için yapılmış olduğu insanlar aynı koltuklarda
oturuyorlardı, bizi aynı bölgeye gönderirler. Japon edebiyatı, müziği ve
resminin her birinde Japonlara özgü bir şeyler vardır, ve bunların
aralarındaki ilişkiler klasik Fransa'da uygarlığı olan unsurlarla aynı
değildir. Günümüz Fransa'sındakilerle aynı değildir.

71) Uyarlık İşaretleri

Baş tarafta "uyarlık ağları"ndan söz ettim; bunların arasından çok doğal
olarak rakamların sembolizmi sorununa gelinir. Batı uygarlığında 7 ve 12
rakamları çok önemli karşılıklılık işaretleridir; ama "7 rakamının anlamı
nedir?" diye bir soru sorulursa, birçok çelişkili yanıtla karşı karşıya gelme
tehlikesi doğar. Soruyu şöyle sormak daha doğru olur: "7 rakamına uygun düşen
nedir?" O zaman hiçbir biçimde birbirini ortadan kaldırmayan yanıtlar
yığılıverir: haftanın günleri, gökkuşağının renkleri, gamın notaları, vb.
Bunların tümünü sıralamak çok ilginç olur, sözgelimi:

1, mor, pazartesi,
2, indigo, salı,
3, mavi, çarşamba,
4, yeşil, perşembe,
5, sarı, cuma,
6, portakal rengi, cumartesi,
7, kırmızı, pazar.

Soru hemen gelir arkadan: "Moru pazartesiyle aynı sıraya koymam doğru
oldu mu?" Yazarlara, sanat yapıtlarına, dönemlere göre bu ana kalıp içinde
çeşitli düzenlemeler yapabiliriz. Haftanın günlerini belirtmek için çoğu zaman
rakamlardan yararlanırız. Fransa'da, İngiltere'de pazartesiyi "1"e denk
düşürürüz, öbür ülkelerde, öbür dillerde "1", pazar olacaktır. Dolayısıyla "7"
rakamının ne anlama geldiği sorulacak olursa, haftanın günlerinde olduğu gibi,
falanca ülkede pazar, filanca ülkedeyse cumartesidir şeklinde bir karşılık
vermek zorundayım.

Bu durumun çok büyük kültürel sonuçları olabilir. Gerçekten de
hıristiyanlıkta Tanrı'nın dünyayı altı günde yarattığı ve yedinci günde
dinlendiği söylenir. Esas olarak hafta budur. Bu nedenle hıristiyanlıkta 7
rakamının pazar günü temsil ettiğini düşünmek son derece normaldir. Ama
dünyanın altı günde yaratılmış olduğu düşüncesi bir İbrani metni olan
Tekvin'den kaynaklanır; İbranilerde dinlenme günü, bizim cumartesimize denk
düşen "şabbat"tır. Doğal olarak 7 rakamıyla gösterilen de odur.

Bunu 12 rakamıyla geliştirebilirim, ama sözgelimi "4" rakamını alalım.
Süslenmesi gereken dört duvarlı bir odamız olsun diyelim; odanın duvarları
beton da olabilir, kağıt hareketli bölmeler olan "fusuma"lar da olabilir.
Ressam hangi temalardan yararlanabilecektir bu durumda? Japonya'da olsun,
Batı'da olsun akla ilk gelen temalardan biri dört mevsimdir. "Kış, yaz,
sonbahar" dediğimde küçük bir çocuk bile, bir şeyin, dördüncü terimin,
ilkbaharın eksik olduğunu anlayıverir. Mevsimlerde olsun, haftanın günlerinde
olsun zorunlu olarak izlememiz gereken bir düzen vardır, falanca unsurun
falancayı izlediğini biliriz. Zorluk birinciliğin hangisinde olduğunu
bilmektir. Takvimimizi düzenleme biçimimiz gözönünde bulundurulduğunda, bir
yıl içinde birincilik kış ayındadır. Ama yılın akışıyla bireysel yaşamın akışı
arasında ilişki kurma alışkanlığı vardır. O zaman da Jasper Johns'un son
olarak yaptığı dizide olduğu gibi ilkbaharla çocukluğu, kışla yaşlılığı
ilişkilendirmek yeğlenmektedir, dolayısıyla da ilk sıraya gelen ilkbahardır.

Batı'da kullanılan işaretler çok büyük rakamlar değildir. Tek
eşyaları, iki, üç ya da dört terimli bütünleri adlandırmakta zorluğumuz olmaz.
5 rakamı bize daha fazla zorluk çıkaracaktır, ama elin beş parmağını, yatay
uzamın dört yönünü artı merkezi vb. bulabiliriz. Altı rakamıyla bir kübün altı
yüzü, yatay uzamın dört yönü, artı üstü ve altı vardır elimizde, beş asal
noktayla başucu ve ayakucu vardır.

Yedi büyük bir zenginlik sunar bize. Sekiz çok daha zordur; bir kübün
sekiz köşesini öneriyorum. Dokuz için klasik şiirin esinleyicileri dokuz
musayı, ya da ortaçağ dinbilimindeki meleklerin dokuz korosunu. Şimdilik on ve
on bir rakamları için örnek vermiyorum. On iki rakamı içinse istemediğiniz
kadar örnek vardır elimde. Ama daha yukarı çıkınca bizim günlük imgelememizde
işaret olacak rakamlar bulunması zordur. Başka uygarlıklarda çok daha büyük
işaretler vardır. Tanrı, Kuran'da doksan dokuz ayrı adla anılmıştır; bunlar
islam okullarında öğretilmektedir ve bütün müslüman ülkelerinde bu temel
rakamın iki elimizin çizgilerininde olduğu belirtilmiştir.

Günümüzün çocuğu mevsimlerin üç değil dört olması gerektiğini çok iyi
biliyordu. Dolayısıyla da üçü hemen tamamlanmamış bir dört olarak yorumladı.
Başka durumlarda, o olmasaydı eksiksiz olacak olan bir bütünü bozan bozucu bir
unsurun bulunduğu izlenimi uyanır bizde. Özellikle kötü rakam olarak bilinen
"13"tür. Bildiğiniz gibi Amerikan otellerinin hiçbirinde 13. kat ve 13
numaralı oda yoktur. 13'üncü unsur 12'nin uyumunu bozar. Genel anlamda
hıristiyanlıkta bu olgu İsa'nın havarilerle birlikte yediği son akşam
yemeğinde masada 13 kiişinin bulunmasına bağlanır. 12 havari ve İsa. 12 havari
mükemmeldi ama o gün içlerinden biri ihanet edecekti; hain Yahuda. İsa
öldükten sonra yeniden 12 rakamının bulunması için yerini Taddeus'la
doldurdular.

Özellikle Rabelais'nin yapıtıyla ilgili olarak Fransız edebiyatında
rakamların işlevlerini inceledim. Gargantua'nın[2] cennet gibi bir yerin
tasviriyle bittiğini bilirsiniz. Thélème manastırı. Burada her şey altıyla
uyumludur: altıgen biçimli bir binadır, altı katı vardır binanın ve
merdivenler o kadar geniştir ki altı at yan yana geçebilir buradan.
Kütüphanede altı dilde kitaplar vardır vb. Ama yapıtın sonu değildir bu.
Beşinci kitap bizi bu kez her şeyin yedi rakamıyla uyum içinde olduğu içki
tapınağına götürür. Altının henüz tamamlanmamış bir yedi rakamı gibi
yorumlanabileceği çok açık biçimde görülür, ama Rebalais çok çeşitli başka
yorumlara da esin kaynağı olur. Altı sayısı, zarın yüzlerini belirten sayıdır,
dolayısıyla onun için rastlantının bir simgesidir; dişi cins üstüne bir kelime
oyunu da vardır.

Ek unsur bozucu da olabilir tamamlayıcı da olabilir. Rabelais sekiz
rakamını (yedi artı bir) okyanusu, yeni bir yöne doğru hareketi göstermek için
kullanmaktadır. Arap edebiyatının en büyük yapıtlarından biri XVII. yüzyıl
sonunda Fransızcaya çevrildi ve böylelikle bütün dünyaya yayıldı: Binbir Gece
Masalları. Bin çok yuvarlak, çok açık bir rakam gibi düşünülmüştür. 1001'le
yeni bir şey başlamaktadır; dolayısıyla sonsuz bir rakamın eşdeğeridir bu.

Bir zamanlar Hokusai'deki "Fuji Dağı'ndan 36 ve 10 manzara" üstüne
küçük bir deneme yazmıştım. Birkaç yıl sonra kuzey yarımküre çevresinde
dolaşan ikinci Génie du Lieu, Ou'da ABD'de New Mexico'daki Albuquerque kentine
tepeden bakan Sandia dağını betimlemeye çalıştım. Bu dağ kesinlikle
betimlenebilir değildir ve betimlenemez olduğu için de betimlemeye çalışılması
şarttır. Sonuç olarak "Sandia Dağı'ndan 35 ve 9 Manzara"yı yazdım. "Bir eksik"
sayılık bir tevazuyla Hokusai'ye bir saygıdır bu.


[1] Septuor: Yedili.
[2] Gargantua: Rabelais'in romanı (1534). Rabelais, Gargantua'nın geleneksel
oburluğu ve çok uzun boyundan güldürürücü sahneler elde etmek
için yararlanırken, kendi düşüncelerini açıklamayı da ihmal
etmez: Gargantua'nın gördüğü eğitim vesilesiyle, hümanistlerin
ansiklopedik metotlarının gelenkekçi üniversite metotlarına
üstünlüğünü ortaya koyar; kinci Picrochole'a karşı açılan savaç
dolayısıyle fetih savaşlarını kınar ve fatihin çılgınlıklarıyle
Grandgousier'nin akıllılığını karşılaştırır. Grandgousier'nin
bütün uzlaşma imkanlarını kaybettikten sonra, yılmadan haklı
bir savunma savaşına girmesini destekler. Nihayet savaş
süresince yapılan kahramanlıkların ödülü olarak Gargantua'nın
arkadaşı rahip Jean des Entommeures Thélèmes piskoposluğuna
tayin edilir; burası, kadınlarla erkeklerin ölçülü olarak ruhun
ve tenin hazlarından yararlandıkları ve ahenkli bir birlik
içinde yaşadıkları ülkedir. [L.]

Michel Butor
Butor üzerine Doğaçlamalar, YKYi çev: İsmail Yerguz


Michel Butor'dan sayılar üzerine..
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=262
Emre Sururi tarafından, 08/02/2001 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr

epigraf     Bir önceki eser:   Değişme / Michel Butor
<<< -- Rasgele bir eser -- >>>
   Bir sonraki eser:   Abbas / Cahit Sıtkı Tarancı