Epigraf, Uzak Ülke projesinin elemanıdır

Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun. | İlhan Berk

Phoenix Oteli / Edip Cansever


II.BÖLÜM

(Sabah. Otelin bahçesi. Sağ yanda otelin bahçe kapısı. Karşıda çeşitli
çiçeklerle, bitkilerle, ağaçlarla kaplı oldukça geniş bir alan. Gene karşıda,
beyaz bir piyanonun başında, tepeden tırnağa beyazlar giyinmiş, piyano
çalmaktadır Metrdotel. Bayan Sara, elinde içki kadehi, önünde küçük bir masa,
hasır bir koltukta oturmaktadır. İyiden iyiye süslenmiştir. Üstündeki giysiler
oldukça göz alıcıdır. Tenis Öğretmeni görünmez, yalnızca Bayan Sara ile
konuşmaları duyulur.)

BAYAN SARA: (Kendi kendine.) Ne güzel bir gün. Her şey ne kadar güzel. Güzel
hatun çiçekleri, ne güzelsiniz siz de. (İçkisinden bir yudum alır,
uzunca bir süre kadehine bakar.) Sen de, sen de güzelsin, hem de çok
güzel. Seninle bir yerlere tırmanıyorum, seninle boşluklarda
geziniyorum, seninle uçurumlara bırakıyorum kendimi. Peki, ya ben
nasılım. Sonsuzlukta, sonsuzluğun içindeki bir sahnede oynuyor gibiyim
bugün. Ama neden unutoyrum söyleyeceğim sözleri? Bilmem. Kimse replik
vermiyor ki, hiç kimse. (Sessizlik.) Öldü mü, yaşıyor mu? Ne tuhaf,
yüzünü bile anımsayamıyorum. Ama hareketleri, mimikleri... Sanki ondan
soyutlanmışlar da, karşımda hepsi. İşte, kapkara bir pelerin, kapkara
bir çift çizme. Hamlet'i oynuyor olmalı. Bir o yana bir bu yana
sıçrayıp duruyor.

TENİS ÖĞRETMENİ: Beni görüyor musunuz, Bayan Sara?

BAYAN SARA: Görmüyorum.

TENİS ÖĞRETMENİ: İyi, hiç değilse sesimi işitiyorsunuz.

BAYAN SARA: Ne yapıyorsunuz orada?

TENİS ÖĞRETMENİ: Kitap okuyorum. Çitlenbik ağacının altındaki hamağa uzanmış
kitap okuyorum. Aynı zamanda güneşleniyorum da. Hava çok sıcak, değil
mi, Bayan Sara?

BAYAN SARA: Bunlatıcı bir sıcak.

TENİS ÖĞRETMENİ: Peki siz ne yapıyorsunuz?

BAYAN SARA: Cin içiyorum, çiçeklere bakıyorum. Bir de... hani derler ya,
gözleri açık rüya görüyorum sanki.

TENİS ÖĞRETMENİ: Rüya dediniz de, dün gece bir rüya gördüm ben.

BAYAN SARA: Hadi anlatın.

TENİS ÖĞRETMENİ: Çok tuhaf... Uçsuz bucaksız bir denizin ortasındaydım.
Görünürde hiçbir kara parçası yoktu. Yapayalnızdım. Suyun üstünde
çırılçıplak ve dimdik duruyordum. Göğe karşı... Dimdik... İşin ilginç
tarafı, gördüğüm rüya beni çağırıyordu, beni istiyordu, benimle
anlaşmaya çalışıyordu. (Kısa bir sessizlik.) İşte, hepsi bu kadarcık.

BAYAN SARA: İnsanın duası bile kendine benzer. Rüyaları da öyle. Hele rüyasını
anlatanı tanıyorsanız, az da olsa tanıyorsanız, anlatılanla anlatanın
nasıl bütünleştiğini hemen farkedersiniz. Bu yüzden bence pek ilginç
bir rüya değil.

TENİS ÖĞRETMENİ: Öyle mi dersiniz? Kim bilir, belki.

BAYAN SARA: Rüyalarda kendimizi oynarız hep. Siyah-beyaz, bazen de renkli bir
kamera tarafından sürekli olarak çekilir ve günlük yaşama aktarılırız
sanki. Oysa gerçek yaşam ikiye böler bizi. İkiye, üçe, çok daha
fazlaya kimi zaman da. Çelişkiler, çelişkiler.. bir türlü bırakmaz ki
yakamızı.

TENİS ÖĞRETMENİ: Çelişkiler.. Birden aklıma geldi, Bayan Sara. Siz konuşurken
öyle birdenbire geliverdi aklıma. Genç bir kız tanımıştım. Üstelik çok
da güzeldi. (Kısa bir sessizlik.) Ama.. sizi yormuyorum ya, Bayan
Sara?

BAYAN SARA: Neden yoracakmışsınız. Konuşuyoruz işte. Anlatın lütfen.

TENİS ÖĞRETMENİ: İşte o genç ve güzel kız bir sabah kalkıyor ve intihar etmeye
karar veriyor. Giyinip süsleniyor üstelik. İlaç dolabından iki tüp
nembutal alıp masanın üstüne boşaltıyor. Tam o sırada bir bando-mızıka
takımı geçiyor kapının önünden. Genç kız içgüdüsel bir hareketle
pencereye koşuyor. Gözü bando şefinin göbeğine takılıyor nedense.
Çılgınlar gibi gülmeye başlıyor. Sonra da.. masanın üstündeki nembutal
tabletlerini avuçlayıp konfetiler gibi savuruveriyor pencereden.

BAYAN SARA: Giyinip süsleniyor, öyle mi?

TENİS ÖĞRETMENİ: Evet. Kim bilir.. ölüsünü çirkin bırakmamak için.. Olamaz mı,
Bayan Sara?

BAYAN SARA: Olabilir, neden olmasın.

TENİS ÖĞRETMENİ: Sizi sıktım galiba. Nerden nereye geldik. En iyisi konuyu
değiştirmek.

BAYAN SARA: Nasıl isterseniz.

(Sessizlik.)

TENİS ÖĞRETMENİ: İzin verirseniz bir iki dize okumak istiyorum size. Çok
sevdim de.. Belki siz de seversiniz.

BAYAN SARA: Okuyun tabii. Sizi dinliyorum.

TENİS ÖĞRETMENİ: "Garip sarı çiçekler sererdi dört yanıma. Duraklar kalırdım
diz çökmüş bir kadın gibi."

BAYAN SARA: Hem diz çöküş, hem görkem.. İkisi bir arada. Hiç de fena değil.
Hatta güzel.

TENİS ÖĞRETMENİ: Birkaç dize de Rilke'den. Dinlemek ister miydiniz acaba?

BAYAN SARA: Tabii, tabii, okuyun lütfen.

TENİS ÖĞRETMENİ: "Kuledeki oda karanlıktır
Ama aydınlatırlar yüzlerini gülüşleriyle.
Körler gibi elleriyle yordarlar önlerini ve bulurlar
ötekini, bir kapı gibi. Sanki çocuklar gibi,
geceden ürken, yaklaşırlar, içlerine girerler birbirlerinin. Ama
korkmazlar hiç. Hiçbir şey yoktur, onlara karşı
olabilecek: Ne dün, ne yarın; çünkü yıkılıp gitmiştir
zaman. Ve çiçeklenip açarlar onlar da,
onun yıkıntılarında.
Beriki sormaz `Kocan?' diye.
Öteki sormaz `Adın?' diye
Bulmuşlardır ya birbirlerini, birbirlerine yeni bir cins olmak için.
Birbirlerine yüzlerce ad vereceklerdir ve yeniden alacaklardır
birbirlerinden, yavaşça, bir küpe çıkarır gibi.

BAYAN SARA: Teşekkür ederim.

TENİS ÖĞRETMENİ: Şiir sever misiniz, Bayan Sara?

BAYAN SARA: Artık, hayır. Gene de en az yapay olan sanat şiirdir.

TENİS ÖĞRETMENİ: Sanatın en yücesidir, bence.

BAYAN SARA: Müziği severim ben. Vazgeçemediğim tek sanat dalı müziktir.
Yaşamın özüdür o.

TENİS ÖĞRETMENİ: Öyleyse piyanoyu dinliyorsunuzdur, değil mi, Bayan Sara?

BAYAN SARA: Hem dinliyorum, hem de görüyorum.

TENİS ÖĞRETMENİ: Görüyor musunuz?

BAYAN SARA: Neden olmasın? Görmesini bilenler için müzik görülür. Hatta
dokunulur bile ona.

TENİS ÖĞRETMENİ: Yanınıza gelebilir miyim, Bayan Sara?

BAYAN SARA: Ne varmış benim yanımda? Hem o kadar uzaktayım ki sizden. (Usulca
kalkar, otelin ters yönüne doğru yavaş yavaş yürür, ağaçlar arasında
gözden kaybolur.)

TENİS ÖĞRETMENİ: (Bayan Sara'nın masasına gelir. Beyaz bir bluzla beyaz bir
şort giymiştir.)

Aaa! gitmiş.

HOPARLÖRDEKİ SES: İlk kez oluyor, böylesi ilk kez oluyor.

(Tenis öğretmeni saçlarını tarar, rujunu tazeler, Bayan Sara'nın koltuğuna
oturur. Bir sigara yakar. İçki kadehini masadan alır, bir yudum içer, yerine
bırakır. Piyano daha kuvvetli çalmaya başlar. Parça biter. Metrdotel ayağa
kalkar, Tenis Öğretmeni'ni selamlar. Tenis Öğretmeni çılgınca alkışlar onu.)

BİTTİ

Edip Cansever
Oteller Kenti


Edip Cansever'in 'Oteller Kenti' düzyazı/şiirinden 'Phoenix' bölümü
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=63
Emre Sururi tarafından, 13/11/2000 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr

epigraf     Bir önceki eser:   Salıncak / Edip Cansever
<<< -- Rasgele bir eser -- >>>
   Bir sonraki eser:   Su / Edip Cansever