Sacco ile Vanzetti / Günay Gönenç
15 Nisan 1920'de öğleden sonra üç sularında, Boston'un banliyölerinden South
Braintree'nin ana caddesinde, bir soygun sırasında iki adam öldürüldü. Buraya
birkaç kilometre uzakta, Charlestown'da 22 Ağustos 1927 gecesinde, iki adam
elektrikli sandalyede idam edildi. Sacco ve Vanzetti davası işte bu dört adam
ve bu yedi uzun yıl boyunca adım adım örüldü.
------------------------------------------------------------------------------
Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi ve onu izleyen kriz dönemi, Amerikan
toplumunu ikiye ayıran, dünya kamuoyunu ayağa kaldıran ve sembol haline gelen
Sacco ve Vanzetti davasının arka planını oluşturur.
Olay, başlangıçta, şiddetin ve soygunların yoksullar için neredeyse
meşrulaştığı bu yeniden uyum sağlama dönemi için oldukça sıradandır. Boston'un
sanayi banliyösü ülkenin içinde bulunduğu şartlardan fazlasıyla etkilenmiştir.
Kasım ayında komşu şehrin "tasarruf sandığı" soyulur; Noel'de bu kez
Bridgewater'da bir ayakkabı fabrikasının kasası soyguna uğrar; daha sonra bir
çete ayakkabı stoklarını çalar.
South Braintree soygununun kurbanları, bu ayakkabı firmasının
muhasebecisi ve onun "korumas"sıdır. Çalışanların haftalık ücretlerini zırhlı
çelik kasalarla komşu büroya taşımaktadırlar. Katettikleri bu kısa yol
üzerinde iki adam onlara saldırır, ateş eder, kasaları kapar ve içinde üç
kişinin bulunduğu kendilerini bekleyen arabaya binerek oradan uzaklaşır.
Sabahın erken saatleridir, iki saldırganı birkaç tanık görür. Bundan sonra,
davanın seyrini esas olarak tanıkların ifadeleri, karar değiştirmeleri,
tutarsızlıkları belirler.
Saldırı sırasında kullanılan çalıntı Buick'in izini süren komiser
Stewart, daha önce de başı polisle belaya giren bir takım İtalyanlarla
karşılaşır. İçlerinden biri daha önce sürgüne mahkum edilmiştir. Bir otomobil
tamircisi İtalyanların dükkana geldiğini bildirir. Teşhis edilen üç kişiyi
elinden kaçıran Stewart, Bridgewater'dan gelen bir arabadaki iki adamı
tutuklar. İkisi de yabancıdır. İkisi de silahlıdır. Üstlerinde anarşist bir
bildirinin müsveddeleri bulunur. Adları Nicola Sacco ve Bartolomeo
Vanzetti'dir.
Dedham'da ilk sorgulamayı yapan sorgu yargıcı, Sacco'nun South
Braintree olayına karıştığına hemen kanaat getirir. Olayın olduğu 15 Nisan
günü "İtalyan" işe gitmemiştri. Bu andan sonra, iki adamın yalanlamalarına
rağmen teşhis için tanıkların karşısına çıkarılırlar.
Vanzetti daha önceden mahkum olmuştur. Noel'deki Bridgewater
soygununun sanığı olarak tanıklar onu resmen teşhis etmiştir. Doğru dürüst bir
savunma yapma imkanı olamayan Vanzetti yargıcın kararı okumasıyla mahkum olur:
"Mahkeme, sanık Bartolomeo Vanzetti'yi 12 yıldan az 15 yıldan fazla olmamak
üzere hapis cezasına çarptırmıştır..."
Bu birinci dava yüzünden Vanzeetti diğer mahkemeyi tutuklulara ayrılan
"kafes"ten izler. 1921 ağustosunda aynı yargıç, Dedham'daki mahkemede bu sefer
Sacco ve Vanzetti'nin idama mahkum edildiği kararını okur. O andan itibaren
iki tutuklu için uzun ve acılı bekleyiş başlar. Mahkeme uzadıkça uzar. Hatta o
sırada başka bir cinayetten hapiste yatmakta olan Celestino Madeiras, soygunu
ve cinayetleri Joe Morelli çetesiyle birlikte işlediğini itiraf eder. Ama...
9 Nisan 1927'de yine aynı yargıcın sesi iki arkadaşın acılarına ve
umutlarına son verir: "Yüce Mahkememiz vücudunuza elektrik verilmek suretiyle
ölüm cezasına çarptırılmanızı uygun görmüştür... Yasaların kararı bu
yöndedir."
Kendilerine Rağmen İki Kahraman
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Kahramanlar: İki İtalyan, göçmen ve anarşist. Kendilerini mahkum eden
ilk karar açıklandığında Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti kimdi? Yedi yıl
sonra ölüm kararı infaz edildiğinde kim olmuşlardı?
Nicola Sacco hapishaneyi ölümden daha korkunç bulur. Ateşli bir
militandır, eylemsizlik ona acı verir. Aşıktır, asıl büyük işkence karısından
ayrı düşmektir. Şefkatli bir babadır, çocuklarının büydüğünü görememek onu
umutsuzluğa sürükler. O kadar gurur duyduğu oğlu Dante ondan uzak
büyümektedir, kızı Ines o hapishanedeyken dünyaya gelir. Vanzetti gibi, o da
Amerika'ya 1908'de gelmiştir. Babasının şarapçılık yaptığı, 1885'te doğduğu
köyünü dünyayı keşfetmek için terketmiştir. Cesur ve hayata karşı iyimserdir,
biraz İngilizce öğrenir, bir meslek sahibi olmak için, çıraklık yaparken kendi
cebinden para verir. Sonunda iyi bir kunduracı olur. Patronunun gözdesidir;
hatta ona beş odalı bir daire kiralar. 1912'de Rosina Zambelli ile evlendikten
sonra hayatı daha da düzenli hale girer. Ama yine de Amerikan hayat tarzına
ayak uydurmakta zorluk çeker. Neredeyse sadece İtalyanlarla görüşür.
Arkadaşlarının çoğu gibi bir anarşist çevreye girer. Elinden geldiği kadar
para biriktirmeye çalışır. Annesinin ölüm haberi geldiğinde ülkesine dönmeye
karar verir. Tutuklandığı günün sabahında karısının valizleri hazırlamasına
yardım etmiştir. Ama yine de arkadaşlarıyla birlikte bir anarşist mitingin
hazırlığına katılmaktan kendini alamaz. Miting bir matbaada çalışan bir
İtalyan gencin karanlık "intiharı" üzerine düzenlenecektir.
Ölüme mahkum olduğu için, hapishanede çalışmasına izin verilmez.
Birkaç kez akli dengesini yitirir; defalarca intihara teşebbüs eder, açlık
grevleri yapar. Karısının ısrarları üzerine hastaneye kaldırılır. "Akıl
hastanesi"nden masumiyetini ve çektiği acıları anlatan mektuplar yazar.
Okumaya, kendini eğitmeye çalışır. Adil bir şekilde yargılanmadığını düşünür
sürekli. Yoksullara ve İtalyanlara karşı kör bir nefretin kurbanı olduğuna
inanır.
Daha yaşlı ve bekar olan Vanzetti'nin mizacı da tutkuları da çok
farklıdır. Hapishane onu çok değiştirir, kendini iyi hisseder. Hayatının
sonunda "bir toprak kurdunun ya da bir tavuğunki gibi olmayan" ölümünü
selamlar. 1888 yılında Kuzey İtalya'da doğan Bartolomeo Vanzetti önce
pastacılık öğrenmek için babasının çiftliğini terkeder, sonra sürgüne gitmeyi
tercih eder ve 1908'de ABD'ye göç eder; burada ekonomik bunalımla yüz yüze
gelir. İlk yıllar çok zor geçer. Boston yakınlarında Plymouth'a yerleşmeden
önce şehirde ve taşrada her tür vasıfsız işe girer çıkar. Önce bir halat
fabrikasında çalışır, 1919'da bir balık satıcısının mallarını devralır.
Bağımsızlığına kavuşmuştur. Plymouth sokaklarında ıslık çala çala el arabasını
iter. Neşeli ve arkadaş canlısı bir insandır. İtalyanların kaldığı bir binada
bir odada kalır. Boş vakitlerinde hep okur; Dante ve Renan, Hugo ve Tolstoy,
Marx ve Proudhon ustaları okur. Bir yandan da militan bir eylemlilik içine
girer. Kropotkin'e ve Malatesta'ya hayrandır. Malatesta'nın L'Umanita Nuova
dergisine abone olur.
Bridgewater soygunundan mahkum olduğunda hapishanede çalışır. Önce
resim atölyesine devam eder, boyalara alerjisi olduğu ortaya çıkınca bu
atölyeyi bırakır, dikiş atölyesine geçer. Boş zamanlarında okumaya devam eder;
felsefeye ve aritmetiğe merak sarar. Proudhon'u tercüme eder. "Bir proleterin
hayat hikayesi" adını verdiği çocukluk anılarını kaleme alır. Mahkemeyi büyük
bir dikkatle izler. Masum olduğuna inanan Boston'lu kadınlarla mektuplaşır.
Siyasi "dostlar"ının kendisine pek yardımcı olmadığını ve ABD'deki işçilerin
kitlesel desteğini arkasına alamadığını düşünür. En aktif destekçilerinin
"entellektüeller, orta sınıf ve bazı ünlü şahsiyetler" olduğunun farkına
varır, idamından kısa bir süre önce bu konudaki kırgın üzüntüsünü dile
getirir: "başka ülkelerde yapılanların yarısı burada yapılsaydı, biz şu anda
özgür olurduk."
Vanzetti'nin Sacco'nun Oğlu Dante'ye Mektubu
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Hiç aklından çıkarma Dante, eğer birisi baban ve benim hakkımda başka
birşey söylerse, o, masum ölülere, yürekli bir şekilde yaşamış insanlara
küfreden bir yalancıdır. Şunu da iyi bil ve hep hatırla Dante, eğer baban ve
ben, kalleş, riyakar, dönek insanlar olsaydık ölüme gönderilmezdik. Bize karşı
topladıkları delillerle cüzzamlı bir köpek, bir akrep bile ölüme mahkum
edilemez. Bizim, davamızın yeniden görülmesi için öne sürdüğümüz bu olgular,
bir ana katilinin, yüreği taşlaşmış bir suçlunun davasının yeniden görülmesine
yeterdi.
Hiç aklından çıkarma Dante, bunları hep hatırla; biz suçlu değiliz,
bizi bir yığın uydurma ve yalanla mahkum ettiler; yeniden yargılanmamıza karşı
çıktılar ve eğer yedi yıl, dört ay, onbir gün süren tarifsiz acılardan sonra
bizi idam ediyorlarsa, bunun sebebi sana demin söylediklerimdir, çünkü biz
yoksullardan yanaydık, insanların insanlar tarafından ezilmesine ve
sömürülmesine karşıydık.
Senin ve diğerlerinin saklayacağı, davamızla ilgili belgeler, babanın,
annenin, Ines'in, ailemin ve benim, Devlet'in yararı gereği ve Amerika'nın
egemenleri tarafından ve onlar için kurban edildiğimizi kanıtlayacaktır.
21 Ağustos 1927
Son
~~~
İlk olarak idam edilen Sacco, infaz odasına emin adımlarla girdi ve
gardiyanın bir işareti üzerine elektrikli sandalyeye oturdu. Aynı anda,
İtalyanca bağırdı: "Yaşasın Anarşi!" Sonra durdu, sakinleşti ve bozuk bir
İngilizceyle devam etti: "Hoşçakalın karım, çocuklarım ve bütün dostlarım."
Sonra, sanki ilk defa görüyormuş gibi, odaya, çevresine bakındı, toplanan
tanıklara "İyi akşamlar beyler" dedi. Başına kukuleta geçirilirken İtalyanca
mırıldandı: "Hoşçakal anne."
Birkaç dakika sonra Vanzetti getirildi. Sakin ve dikkatliydi. Güvenli
bir adımla odaya girdikten sonra, hapishane müdürünün ve daha önceden tanıdığı
üç gardiyanın elini sıktı. Elektrikli sandalyeye oturdu ve bağlanmadan önce,
alçak sesle oradakilere konuşmaya başladı. "Size masum olduğumu söylemek
istiyorum" dedi ağır ağır. "Ben hiçbir zaman suç işlemedim, ama arada sırada
günaha girmişimdir". Baş gardiyana dönerek: "Benim için bütün yaptıklarınıza
teşekkür ederim. Ben sadece bu suçlama için değil, bütün suçlamalara karşı
masumum. Ben masumum" dedi. Tekrar durdu ve söylemek istediklerinin doğru
anlaşılması arzusuyla, Vanzetti son sözlerini söyledi: "Bugün bana yapılanlara
dair bazı kişileri bağışlamak istiyorum."
X-19 Ağustos 1995
PEKİ, ARTIK BİZ İKİ ULUSUZ
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Upton Sinclair'in Boston'u bir "çağdaş tarihsel roman"dır. Kitabın önsözünde
Sinclair bunun alışılmamış bir edebiyat türü olduğunu belirttikten sonra,
romanının Sacco ile Vanzetti'ye ilişkin yönüyle kurmaca değil, bir tarih
çabası olduğunu yazıyor; "Bu öyküde tek bir kahraman vardır, o da
gerçekliktir" diyor. Kitabı yazmadan önce olayı bir tarihçi titizliğiyle ve
her yönüyle incelediğini (örneğin 3900 sayfa tutan mahkeme tutanaklarını elden
geçirdiğini) belirtiyor. Şikago Mezbahaları, Petrol ve Altın Zincir yazarının
bu yapıtının (ve ona Pulitzer ödülü getiren romanı Dragon's Teeth'in) dilimize
çevrilmemiş olması bizim için önemli bir eksiklik. 1928'de yayımlanmış iki
ciltlik koskoca bir kitaptır Boston. Hiç olmazsa bunun 450 sayfada özetlenmiş
biçimi olan August 22nd (1965) çevrilmeli Türkçeye, ya da gelecek yıl, 70.
yılı dolduğuna göre telif hakkı ödemeden yayımlanabileceği göz önünde
bulundurulmalı Boston'un.
Tam yedi yıl akıl almaz bir hukuk rezaleti olarak süren ve iki suçsuz
insanın, "işinin ehli bir kunduracıyla, bir işportacı parçasının", elektrikli
sandalyede katledilmesiyle sonuçlanan olay ABD tarihinin sayısız
yüzkaralarından birini oluşturur. Bu konuda yüzlerce kitap yayımlandı.
Türkçede yalnızca Howard Fast'in Suçsuzlar adlı romanını (Çeviren Seçkin
Cılızoğlu, Payel, 1969, 1975), bir de Refik Evren'in Suçsuzlar'dan özetlediği
Sacco ile Vanzetti adlı kitapçığı (Haziran, 1977) anımsıyorum.
Sacco ile Vanzetti genç yaşlarda ABD'ye gelmiş iki İtalyan
göçmendiler. 1920'de ABD'de doğruğa tırmandırılan komünist karşıtı histeri
ortamı içinde adam öldürme suçuyla tutuklandılar. Dünya savaşının bitmesiyle
ortaya çıkan işsizlik, ücretlerin korkunç düşüklüğü, büyük sermayenin gittikçe
büyümesine karşılık orta katmanların hızla yoksullaşması ülkede huzursuzluğun
büyük ölçüde yaygınlaşmasına yol açmış, 1918'de 1 milyon olan grevci işçi
sayısı 1919'da 4 milyona yükselmişti. İşçiler grevlerde ekonomik haklar
yanında demokratik haklar da talep etmeye, kimi endüstri kollarının
millileştirilmesini istemeye başladılar. Gelişen radikal hareketlerin
geriletilmesi için yoğun bir baskı ortamı yaratıldı. 2 Ocak 1920'de 70 kentte
aynı anda gerçekleştirilen "baskın"larda 6000'i aşkın ilerici tutuklandı.
Solcu partilerin bütün binaları basıldı, yöneticileri içeri atıldı.
Tutuklananlar kentlerin büyük caddelerinden kelepçeli olarak toplu halde
geçirildiler. İşkenceler ayyuka çıktı. Basının da yardımıyla tüm ülke bir
korku ve dehşet ortamına sokuldu (ilginçtir, benzer olaylar İkinci Dünya
Savaşı'nın ertesinde de yaşandı). Üye sayısı 5 milyona yükselen Klu Klux Klan
da bu dehşet ortamına payına düşen katkıyı sağlıyordu. Yoğun baskıya uğrayan
gruplardan biri de göçmen işçilerdi. Göçmen işçiler en ağır işlerde en düşük
ücretlerle çalıştırılıyorlardı. En son işe alınıp en önce işten atılanlar da
-zencilerle birlikte- onlardı. 1920'de madenlerde çalışanların yüzde 44'ünü,
demir-çelik endüstrisinde çalışanların yüzde 33'ünü göçmen işçiler
oluşturuyordu.
Nicolo Sacce ile Barolomeo Vanzetti göçmendiler, üstüne üstlük radikal
görüşlere sahiptiler. O dehşet ortamında, 5 Mayıs 1920 günü tutuklandılar.
Üstlerine atılan suç iki maaş mutemedinin soygun amacıyla öldürülmesiydi. İki
İtalyan'ın yargılanması Masachusetts eyaletinin başkenti olan Boston'da utanç
verici bir maskaralık biçiminde iki ay sürdü. Sonunda iki göçmen jüri
kararıyla suçlu bulunup idama mahkum edildiler. Bu yargılamanın -ve sonraki
gelişmelerin- tüyler ürpertici ayrıntılarına burada yer vermeye olanak yok.
Savcının uzun uzun konuşmasının sonunda jüriye dönüp "sayın jüri üyeleri,
görevinizi yapın. Görevinizi erkekçe yapın. Ey Norfolk'lu yiğitler,
birbirinize uyun!" demesi, yargıcın jüriye dönüp "Kararınızı verirken
Fransa'da savaş alanlarında ölen yiğit askerlerimizi düşünün. Aynı
vatanseverlik duygusuyla kararınızı verin" demesi, jüri sözcüsünün her sabah
mahkeme salonuna girdiğinde bayrağın karşısında saygı duruşunda bulunup asker
selamı veridikten sonra yerine geçip oturan fanatik bir polis emeklisi oluşu,
tüm jüri üyelerinin varlıklı Norfolklulardan oluşması, tanıklıkları karar
temel olan iki tanıktan birinin hapishane kaçağı olduğunun ve mahkemede sahte
adla tanıklık yaptığının ortaya çıkması, davanın gidişi hakkında bir fikir
verebilir. Başka bir öldürme suçundan idama mahkum olmuş bir tutuklunun
cinayeti kendisinin de aralarında bulunduğu Morelli Çetesi'nin
gerçekleştirdiğini yazılı ve imzalı olarak itiraf etmesi de işe yaramadı.
Eyalet valisinin af yetkisini kullanıp kullanmamak konusunda danışman
seçtiğive Harvar, M.I.T. rektörleri ile bir eski hukukçudan oluşan komite de
affa gerek olmadığına karar verdi (bu rektörlerden az sonra yeniden söz
edilecek). İtirazlar, yargıtay kararları, dilekçeler... Ve iki göçmen yedi yıl
ölüm hücresinde yattılar. İçeri düştüklerinde pek az İngilizce biliyorlardı.
Vanzetti bu yedi yılı sürekli okumakla ve İngilizce çalışmakla geçirdi. Bir
Proleterin Yaşamöyküsü adlı yapıtı ölümünden sonra yayımlandı.
Öldürülmesinden kısa bir süre önce hücresinde kendisiyle görüşen bir
gazeteciye laf arasında söylediği, gazetecinin de aynen, İngilizce
yanlışlarını da içerecek biçimde kağıda geçirdiği bir pasaj gazetelerde
(sansasyon amacıyla olsa gerek) "Vanzetti yargıçlara ne diyor" başlığı
atılarak yayımlandı. İngiliz dilinde yazılmış en önemli ve ünlü metinler
arasına giren, sonradan ABD'deki yüksekokullarının çoğunun ders kitaplarına
geçen bu metnin "Türkçe söylenişi"ni ben bundan tam kırk yıl önce Can
Yücel'den "Yargıçlara Son Sözüm" başlığı altında okudum (ve Sacco ile
Vanzetti'nin adlarını da ilk kez böylece duymuş oldum):
Bunlar gelmese başıma, siz çıkmasaydınız karşıma
ona buna dert anlatacağım diye köşebaşlarında
harcar giderdim ömürümü,
silik, belirsiz, yenilmiş titretir giderdim kuyruğu.
Ama şimdi öyle mi ya!
Bizim başarımız bu ölüm, bizim zaferimiz bu.
Dünyada aklımıza gelmezdi böyle yararlı olacağımız,
insanlık için, adalet için hürlük için
eskaza gördüğümüz bu hizmeti
bir kere değil, on kere yaşasak yapamazdık.
Dediklerimiz, hayatımız, çektiklerimiz hiç kalır bunun yanında
hiç kalır yanında idamımız -bir kunduracıyla bir işportacı parçasının idamı
Yaşayacağımız o son anı elimizden alamazsınız ya!
O bizim işte, o bizim zaferimiz.
(Her boydan, Dost, 1957; Adam, 1985)
Can Yücel'in bu başlık altında verdiği metin beş bölümden
oluşmaktadır. Beşinci bölüm yukarda alıntıladığım metindir. İlk dört bölüm ise
gerçekten de Vanzetti'nin duruşmadaki son sözlerinden alınmıştır. Aynı yanlışa
Howard Fast'in de düştüğü görülmektedir.
Vanzetti iki dilbilgisi yanlışı yapmıi, "part participle"ı (geçmiş
zaman ortacı" yanlış kullanmış; "I might have lived" yerin "I might have live"
ve "I might have died" yerine "I might have die" demiş. "Harcar giderdim
ömrümü" yerine "Harcar gidiyorum ömrümü" ve "Titretip giderdim..." yerine
"titretir gidiyorum..." gibi çevrilebilir belki. Ayrıca iki söyleyiş yanlışı
yapmış.
Bakın Upton Sinclair ne diyor bu -sonradan ünlenecek- pasaj için:
"Artık göçüp gidebilirsin Bartolomeo Vanzetti, işini başardın! İyi
savaşım verdin ve yarışı başarıyla bitirdin! Ne sana kara çalanların
gazabından kork, ne de cellattan. Onlar sana zarar veremezler, çünkü sen
yaşamının amaçlarını gerçekleştirdin. Bunlar arasında İngilizce düzyazının
-tesadüfen- büyük bir ustası olmak da varmış! Abraham Lincoln'ün ölümünden bu
yana Amerika'nın duyduğu en yüce sözleri söyledin! (Sinclair burada Lincoln'ün
ünlü Gettysburg Söylevi'ni kastediyor -G.G.) Edebiyatta `görkemli üslup'
denilen o nadir söylemi yakaladın!... Kısacası sen Massachusetts'i yeniden
edebiyat dünyasına soktun! Onca yıldan sonra New England yeniden bir büyük
yazara kavuştu, ama kısa bir süre için, beynine iki bin voltluk elektrik
verilinceye kadar. ... O görkemli taş ve beton yapılar, onlara harcanan onca
para, falan ya da filan dersin çalçene profesörleri, dekanları için ne
dokunaklı komedi! Onların çabaları sayesinde Massachusetts eyaletinde `past
participle'ların doğru kullanımı ve `I might have live' denmeyeceğini bilen
bir milyon adam vardır da bu milyonlar içinde geleceğe kalma şansı olan bir
tümce söyleyebilecek tek kişi bulamazsınız. Harvard'ın on bin mezununun her
biri `understand' (anlamak) yerine `onderstand', `justice' (adalet) yerine
`joostice' denmeyeceğini bilir de bunlar arasında adaleti anlayabilenlerin
sayısı beşi onu geçmez; iş, adalet uğruna ölmeye gelirse, bir kişi bile
bulamazsınız!"
Bu haksız karar hem ABD'de hem başka birçok ülkede büyük tepkiler
doğurdu. Davanın yeniden görülmesi için, ya da valinin af yetkisini kullanması
için pek çok başvuru yapıldı, dilekçe verildi. Bunları imzalayan yüzbinlerin
arasonda Anatole France, John Galsworthy, H.G. Wells, George Bernard Shaw,
Romain Rolland, Katherine Ann Porter, Sinclair Lewis, Marie Curie, Albert
Einstein, Fritz Kreisler, Isadora Duncan, Ramsey MacDonald da vardı. İnfazın
gerçekleştirildiği 22-23 Ağustos gecesi New York'ta, Paris'te, Buenos
Aires'de, Leipzig'de, Berlin'de, Kopenhag'da, Amsterdam'da, Kahire'de,
Sidney'de, Melbourne'da, Belgrad'da, Havana'da, Varşova'da ve daha pek çok
kentte büyük mitingler yapıldı. Paris'te ABD elçiliğinin önünde toplanan
150.000 kişiyle polis arasında arbede çıktı. Boston'da ise 250.000 kişi
toplanmıştı. Polis ve asker copla saldırdı kalabalığın üstüne, pek çok kişiyi
göz altına aldı, bunlar arasında John Dos Passos da vardı.
Dos Passos sonradan "Elektrikli Sandalye Karşısında: İki Göçmen
İşçininin Amerikanlılaştırılmasının Öyküsü" adlı bir kitapçık yazacaktır. Onun
en büyük yapıtı olan U.S.A. (A.B.D.) üçlemesi için Sartre şöyle yazmıştır:
"Dos Passos'un tek bir şey vardır, öykü anlatma sanatı. Bu yeter... Kanımca
Dos Passos çağımızın en büyük yazarıdır." Bu üçlemede anlatılan öykü 1900'de
başlar, 1927'de Boston'da biter. Üçlemenin ilk iki kitabı, Oya Dalgıç çevirisi
olarak, 42.Enlem (Adam, 1982) ve 1919 (Adam, 1985) adlarıyla çıktı. Bildiğim
kadarı ile üçüncü kitap Türkçede yayımlanmadı. Üçüncü kitaptan (The Big Money,
Büyük Para) bir bölümün, 50 numaralı "Camera Eye" bölümünün tümünü -aslına
olabildiğince uymaya çalışarak- sunuyorum (bu arada ilginç bir ayrıntı: Dos
Passos Harvard mezunudur. On bir yıl önce mezun olduğu üniversitenin rektörüne
bir açık mektup yazar, "kepaze bir belgeye imzanızı attınız, hem kendi
adınızı, hem Harvard'ı rezil ettiiniz" der. Bu mektubu hiçbir gazete
yayımlamaz.).
Boston'da şalter indiğinde saatler 23 Ağustos 1927 gününün 00.05'ini
gösteriyordu. Moskova'da 23 sabahının 8.05'i olmalı. Ve o saatte Nâzım Hikmet
hepimizin bildiği dizeleri yazıyordu:
Yanıyordu kanlarında şavkı İtalya güneşlerinin
koştular temiz esmer alınlarla hayatın sesine,
dövüştüler yanında dövüşen kardeşlerinin.
Yeni dünyada düştüler eski zulmün pençesine!
Yedi yıl ölümün karşısında gülerek durdular.
Elektrikli iskemleye
kadife bir koltukmuş gibi oturdular.
Yürekleri dört bin volta yedi dakka dayandı.
Yandı yürekleri
yedi dakka yandı!..
Cani değildiler, kurban gittiler bir cinayete,
kurban gittiler dolarların emrindeki adalete!
Hayatlarında olmadılarsa da kitlelerin rehberi,
ölümleriyle şaha kaldırdı kitleleri
bu iki ihtilal neferi!..
Woody Guthrie'nin yazdığı "Sacco-Vanzetti Şarkıları"nın konumuzda
önemli bir yeri vardır. Guthrie "en önemli yapıtım" dediği bu proje için
1946'da Boston'a gitmiş, yazılı kaynaklardan, olayın tanıklarından edindiği
bilgilerden, olayın geçtiği ortamdan edindiği izlenimleri dile getiren 12
şarkı yazmıştı. Şarkılarında ayrıntılara ne kadar önem verdiği bilinen Guthrie
bu şarkılarda, Sacco ve Vanzetti'nin yaşam öyküleri, davanın gidişi,
tanıkların ifadeleri ve benzeri ayrıntıları ustalıkla işlemiştir. Bu şarkılar
-Peter Seeger'in besteleyip söylediği "Sacco'nun Oğluna Mektubu" ile birlikte-
1960'da uzunçalar olarak çıktı, 1996'da kaset ve CD (Smithsonian/Folkways)
olarak yeniden yayımlandı. Guthrie daha önce de böyle şarkı projeleri
gerçekleştirmişti, örneğin Dust Bowl (Toz Çanağı) Baladları ve Columbia
Irmağı Şarkıları ABD'nin bu gelmiş geçmiş en büyük halk şarkıcısı, "nasıl
yaşanacağını bizlere göstermek için ölen iki güzel insan" için yazdığı bu
şarkıların birinde şöyle diyordu:
Sözcüklerini denizlere serpeceğim Vanzetti
Gemilerin, balıkların, martıların üstüne.
Balık sattığın el arabasının bir eşini
pırıl pırıl metalden dökeceğim
Ve sürüp götüreceğim dünyanın dört bir yanına.
Ünlü oyun yazarı Maxwell Anderson'un Gods of Lightning (Yıldırım
Tanrıları) adlı oyunu 1927'de sahnelendi. Sacco ile Vanzetti'nin tümüyle
önyargılı, işçilere ve göçmenlere karşı bir nefret ve kin atmosferi içinde
yürütülen bir yargılama sonunda mahkûm edildiklerini öne süren oyun kimi
çevrelerce taraflı bulundu ve tartışmalara yol açtı. Anderson'un en önemli
yapıtı olarak kabul edilen Winterset de aynı olaydan yola çıkar. Bu oyun
1936'da aynı adla beyaz perdeye aktarıldı, filmin Nathaniel Shilkret imzalı
müziği Oscar'a aday gösterildi. 1960'da çevrilen TV oyunu The Sacco-Vanzetti
Story'nin ardından 1971'de çevrilen ve Giuliano Montaldo'nun yönettiği Sacco
e Vanzetti adlı Fransız-İtalyan yapımı film özellikle Ennio Morricone'nin
müziğiyle dikkatleri çekti. Filmin ana şarkısını Joan Baez seslendiriyordu.
Ricardo Cucciola'ya Cannes Film Festivali'nden en iyi kadın oyuncu ödülünü
getiren bu filmin müziği CD olarak da yayımlandı (Omega).
Ve şimdi 1977'ye gelelim. Cinayetin ellinci yıldönümü... Der Spiegel
dergisinin 31. sayısında şu haber yer aldı:
"... geçtiğimiz salı günü Sacco ve Vanzetti'nin itibarları iade
edildi. Massachusetts Valisi Michael Dukakis, incelemeler sonucunda iki
göçmenin yanlış bir kararın kurbanı olduklarının anlaşıldığını açıkladı. Sacco
ile Vanzetti 1921'de cinayet ve soygun suçlamasıyla kuşkulu bir biçimde
cezalandırılmışlardı. Vali, yeni incelemeler sonucunda, `yargıcın ve savcının
göçmenlere ve düzen karşıtlarına karşı taraflı davrandığının ve yargılamanın
bir politik histeri atmosferi içinde yürütüldüğünün' anlaşıldığını belirtti."
Konu bölyece kapandı... Kapandı mı? Ben Albert Einstein'dan yanayım,
bu yazıyı da o nedenle yazdım. Einstein şöyle demişti:
Sacco-Vanzetti trajedisini insanlığın vicdanında canlı tutmak için herşey
yapılmalıdır.
Güney Gönenç, Varlık Dergisi, Eylül 1997, #1080
EK: DOS PASSOS çevirisi...
bizi copladilar sokaklardan kovaladilar onlar guclu zengin
onlar politikacilari gazetepatronlarini kohne yargiclari itibarli
alcaklari universite rektorlerini oy avcilarini ise alan isten atan
kiralayan onlar (dinleyin isadamlari rektorler yargiclar Amerika
kendine ihanet edenleri unutmayacak) eli tufeklileri uniformalari
polis arabalarini hapishane arabalarini satin alan onlar
peki kazandiniz bu gece dostlarimizi o yigit adamlari oldureceksiniz
yapilacak bir sey kalmadi yenildik yenik insanlariz toplastik
Salem Caddesi'ndeki okulun kasvetli siniflarinda kohne merdivenlerde
bir iniyor bir cikiyoruz siralarda basimiz egik kivrilmis oturuyoruz ve
somuru karsitlarinin bildik sozcuklerini duyumsuyoruz yenilenen terle
aciyla yenilenen
isimiz sona erdi ciziktirilmis tumceler gece boyunca takirdayan
daktilolar basilan brosurler yayilan matbaa kokusu telgrafhaneye
kosturmalar tellere dizilen sozcukler aranip bulunan etkili sozcukler
sana zulmedenlerin seni somurenlerin kim oldugunu anlayasin diye Amerika
ulkemiz Amerika dilimizi tersyuz eden atalarimizin konustugu temiz
sozcukleri camura kufre donusturen yabancilara yenik dustu
yargic koltugunda oturanlari onlar kiralamis Hukumet Konagi'nda
ayaklarini masaya dayayip yaslanip oturmuslar bizim inanclarimizdan
bihaber onlar dolarlar silahlar silahli kuvvetler enerji santralleri
onlarin mali
elektrikli sandalyeyi yapanlar salteri indirecek celladi kiralayanlar
onlar
peki artik biz iki ulusuz
ulkemiz Amerika yenik dustu yasalari satin alan ve cit cekip otlaklari
ayiran ve ormanlari kesip kagit hamuru yapan ve guzel kentlerimizi teneke
mahallesine donusturen ve insanlarimizi bedavaya calistirip herseylerini
yagmalayan yabancilara ve canlari isteyince salteri indierecek celladi
kiralayanlar onlar
ama goruyorlar mi onlar gocmenlerin bildik sozleri bu gece terle ve
aciyla yenilendi goruyorlar mi somuru karsitlarinin o eski Amerikan
soylemi bu gece Pittsburgh'lu yasli kadinin agzinda Frisco'dan buraya
yuk treninden yuk trenine atlayarak ulasan irikiyim kazan iscisinin Back
Bay'li toplum gorevlisinin Italyan matbaacinin Arkansas'li berdusun agzinda
yenilendi yenik dusmus ulusun sesi bu gece hepimizin kulaklarindaydi
olumevindeki iki adam eski sozcukleri yenilediler olmeden once
Butun bunlar olmasaydi omrumu belki de sokak koselerinde beni
asagilayan insanlara dil dokmekle gecirecektim. Belki de bilinmeden,
taninmadan, yenik dusmus bir insan olarak olup gidecektim. Bu bizim
basarimiz ve zaferimiz. Hosgoru icin, adalet icin, insanlar arasinda
anlayis icin hasbelkader boyle yararli olabilecegimiz butun yasamimiz
boyunca aklimiza bile gelmezdi.
simdi onlarin isi sona erdi gocmen somuru karsitlari kara giysileri
icinde North End'deki kucuk cenaze odasinda sessiz yatiyorlar kent
sakin muzaffer ulusun insanlari sokaklarda yoklar
yenen onlar neden korkuyorlar caddelerde gorunmekten? caddelerde
yalnizca yenilenler var baslari egik iki gocmenin olulerinin yakilacagi
mezarliga kadar caddeler yenik ulusun yagmur ciseliyor kaldirimlarda
sira olmusuz dirsek dirsege sessiz benzi ucuk korkuyla tabutlara
bakiyoruz
yenik dusmus Amerikayiz
(JOHN DOS PASSOS, THE BIG MONEY'DEN. TURKCESI: GUNEY GONENC)
Günay Gönenç
Varlık Dergisi, Eylül 1997, #1080
Günay Gönenç'in kaleminden 'Sacco ile Vanzetti' davası
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=329
Emre Sururi tarafından, 12/02/2001 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr
epigraf | Bir önceki eser: Tel Örgüde Sarı Çiğdem / Gülten Akın |
Bir sonraki eser: Charles Manson / Derya Bengi |