İlya İzakoviç ile Margarita Prokofiyevna / İzak Babel
Gerşkoviç, Emniyet Müdürü'nün odasından büyük bir sıkıntıyla çıktı.
Orel'den ilk trenle ayrılması söylenmişti, yoksa kendileri göndereceklerdi.
Orel'den ayrılmak demek, işinin artık sona ermesi demekti.
Elinde çantasıyla, karanlık bir sokağa saptı,; ağır ağır yürüyordu.
Köşede uzun boylu bir kadınla karşılaştı.
- Gelsene, şekerim.
Gerşkoviç başını kaldırdı; kadına bakarken gözlükleri parıldıyordu. Bir
an düşündükten sonra cevap verdi:
- Peki.
Kadın koluna girdi onun. Köşeyi döndüler.
- Nereye gidiyoruz? Otele mi?
- Bütün gece kalacağım, dedi Gerşkoviç, senin evine gidelim.
- Üç rubleye patlar bu, babalık.
- İki, dedi Gerşkoviç.
İki buçuk rubleye anlaşıp yürüdüler.
Orospunun odası küçük ama temizdi; yırtık perdeleri, bir de pembe
abajuru vardı.
İçeri girdiler. Kadın mantosunu çıkardı, bluzunun düğmelerini çözdü...
göz kırptı.
Gerşkoviç, suratını ekşitti:
- Ne aptalca şey!
- Aksiliğin üstünde, babalık.
Gerşkoviç'in dizine oturdu kadın.
- En aşağı yüz kilosun, dedi Gerşkoviç.
- Seksen.
Gerşkoviç'in şakaklarındaki kır saçları uzun uzun öptü.
Gerşkoviç suratını ekşitti yine.
- Yorgunum. Uyumak istiyorum.
Kadın ayağa kalktı. Yüzü asılmıştı.
- Yahudi misin?
- Hayır.
Kadın:
- Babalık, dedi ağır ağır, on rubleye patlar bu iş.
Gerşkoviç kalkıp kapıya yürüdü.
- Beş, dedi kadın.
Gerşkoviç döndü.
Ceketini çıkarıp asacak bir yer ararken, yorgun bir sesle:
- Yap yatağı, dedi. Adın ne senin?
- Margarita.
- Çarşafları değiştir, Margarita.
Yatak geniş, şilte yumuşacıktı. Ağır ağır soyundu Gerşkoviç, beyaz
çoraplarını çıkardı, terleyen ellerini bacaklarında dolaştırdı. Kapıyı
kilitleyip anahtarı yastığın altına koydu, sonra uzandı. Margarita, esneyerek,
hiç acele etmeden, elbisesini çıkardı, omzuna bir göz atıp bir sivilceyi
patlattı, saçlarını çözmeye koyuldu sonra.
- Senin adın ne, babalık?
- Eli, İlya İzakoviç.
- Tüccar mısın?
Gerşkoviç, belli belirsiz bir sesle:
- Bir işim var işte, dedi.
Margarita ışığı söndürüp yanına uzandı.
- İyi besiye çekmişsin kendini, dedi Gerşkoviç.
Biraz sonra uyudular. Ertesi sabah parlak gün ışığı doldu odaya.
Gerşkoviç uyandı, giyinip pencereye gitti.
- Bizim orada nereye baksan deniz görürsün, burada ise nereye baksan ova
görüyorsun, dedi. Güzel bir şey.
- Nerelisin? diye sordu Margarita.
- Odessa'lıyım. Güzel yerdir. Şehirlerin en güzeli...
Hafifçe gülümsedi.
Margarita:
- Bakıyorum, her yeri seviyorsun, dedi.
- Doğru, dedi Gerşkoviç. Her yer iyidir, insan varsa tabii.
Margarita, dirseğinin üstünde doğrularak:
- Ne aptalsın, dedi. İnsanlar kötüdür.
- Hayır, dedi Gerşkoviç. İnsanlar iyidir. Kötü olduklarına
inandırılmışlardır sadece, böyle düşünmeye alışmışlardır.
Margarita bir an düşündü, gülümsedi. Gerşkoviç'i dikkatle süzerek:
- Komik bir yapın var, dedi.
- Arkanı dön, giyineceğim.
Kahvaltıda çay içip kurabiye yediler. Gerşkoviç, Margarita'ya ekmeğe
nasıl tereyağı sürülüp üstüne nasıl sosis konulacağını gösterdi.
- Yap bir kere... Ben artık gideyim.
Çıkarken:
- Al üç ruble, dedi Gerşkoviç. İnan sözüme, adam bir kopeği bile zor
kazanıyor.
Margarita gülümsedi:
- Pinti Moruk. Üç olsun bakalım. Bu gece de geliyor musun?
- Evet.
Akşam olunca yiyecek bir şeyler getirdi Gerşkoviç: Balık, bir şişe bira,
sosis, elma. Margarita koyu renk bir elbise giymişti. Yemek yerken konuştular:
Ayda elli rubleden azıyla dünyada geçinemiyor insan, dedi Margarita. Bu
meslekte elbiseye pek para gitmiyor ama sabah akşam çorbayla karnını
doyuramazsın ki... On beş ruble de kira veriyorum.
Gerşkoviç, balığı eşit parçalara bölmeye çalışarak, düşünceli düşünceli:
- Odessa'da on ruble verdin mi en güzel odayı tutarsın Moldavanka'da.
- Sonra bir sürü takılan oluyor. Kafayı çeken sarkıntılık ediyor...
- Kader, dedi Gerşkoviç.
Sonra ailesini, bozulan işlerini, askerdeki oğlunu anlattı.
Margarita, başı masaya dayalı, dikkatli, sessiz, düşünceli, dinledi.
Yemekten sonra, Gerşkoviç ceketini çıkarıp kuru bir bez parçasıyla
gözlüğünü sildi. Küçük bir masanın başına oturdu, abajuru biraz çekip iş
mektupları yazdı. Margarita da saçlarını yıkadı.
Gerşkoviç, kaşlarını kaldırmış, ağır ağır, dikkatle yazıyor, arada bir
durup düşünüyor, kalemi mürekkebe batırdıktan sonra silkeleyip uçtaki fazla
mürekkebi akıtıyordu.
Yazmayı bitirdikten sonra, Margarita'yı bir dosyanın üzerine oturttu.
- Ağırlığı olan bir kadınsınız, hanımefendi, lütfen oturunuz.
Gerşkoviç gülümsedi. Gözleri küçülmüştü, ışıl ışıldı. Gözlükleri
parlıyordu.
Ertesi gün Orel'den ayrıldı Gerşkoviç. İstasyonda, trenin kalkmasına
birkaç dakika kala, dolaşırken Margarita'nın elinde ufak bir paketle hızlı hızlı
geldiğini gördü. Pakette börek vardı, kağıt yağ içinde kalmıştı.
Al al olmuştu Margarita'nın yüzü, kederliydi. Hızlı yürümekten, göğsü
bir inip bir kalkıyordu.
- Yolluk getirdim sana, dedi, pek bir şey değil ama...
- Teşekkür ederim, dedi Gerşkoviç. Böreği aldı, düşünceli düşünceli
kaşlarını kaldırdı bir an, sırtını kamburlaştırdı.
Üçüncü çan çaldı. Tokalaştılar.
- Hoşçakal, Margarita Prokofiyevna.
- Güle güle, İlya İzakoviç.
Gerşkoviç, kompartmanına girdi. Tren kalktı.
İzak Babel
Çağdaş Rus Hikayeleri Antolojisi, Varlık Yayınları, Nisan 1971, Çeviren: Ülkü Tamer
İzak Babel'in 'İlya İzakoviç ile Margarita Prokofiyevna' hikayesi
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=241
Emre Sururi tarafından, 08/02/2001 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr
epigraf | Bir önceki eser: Seni Seviyorum / Roland Barthes |
Bir sonraki eser: Paul ve Virginie / Bernardin St. Pierre |