Epigraf, Uzak Ülke projesinin elemanıdır

Öyle dağıldın ki bana / Aşkın ağzımda kaldı | Haydar Ergülen

Vâ-Nû'lara Mektuplar / Nâzım Hikmet


Müzehher kardeşim,

Her halde mektuplarımı alıyorsun, lâkin bugünlerde senden üst üste mektup aldım ve karşılıklarını yazdım, sırayı şaşırdık. Her ne hal ise! Şu genç şairler ve senin şiir telakkin üzerinde dertleşelim. Sen genç şairlerimizin çoğundan şikayetçisin. Ne tuhaf, senden sonra Adalet'ten aldığım bir mektupta o da aynı şikayette. Elbette ki haklısınız. Artık pek de genç sayılmayacak olan şairlerimizin büyük bir kısmı kellim kellim lâyenfa. Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur durumuna düştüler. Mamafih başka türlü de olamazdı. Sosyal şartları ve şahsî cehaletleri bunu icap ettiriyor. Gerçek şair dediğin, bizim Mevlânâ'dan Yunus Emre'den, Fuzûli'den, Nedim'den, Tevfik Fikret'ten, Yahya Kemal'den, Ahmet Haşim'den tut da Shakespeare'e, Goethe'ye, Hugo'ya, Baudelaire'e, Puşkin'e, Mayakovski'ye, Yesenin'e, Aragon'a filan kadar hepsinde, hepsinin kuvvetle belirli bir felsefe sistemleri, bir sosyolji görüşleri, hiç olmazsa sezişleri vardır. Yeni şuarâ ise -hele bizimkiler- bundan tamamen mahrum. Böyle bir şeye sahip olduklarını sananlar ise, sahip oldukları sistemin, daha doğrusu metodun ancak kulaktan dolma bir müridi halindedirler. Şiir de, bütün öteki güzel sanat şubeleri gibi, bilim ister. Şairin âlim olması şart değildir ama, cahil olmaması şarttır. Bu böyle. Senin şiir telakkine gelince. Elbette şiirde hayal kuvveti, şairane muhayyile kudreti olmalı, doğru. Elbette ki şiirin içinde resim, müzik, mimarlık, heykeltraşlık unsurları. Fakat bütün bunlar eninde sonunda şekle ait meselelerdir. Ve şekil bakımından şiiri tahdit etmek şiir yalnız musikidir, şiirde resim olmamalı falan gibi müspet yahut menfi mutlak kaideler koymak bence ne kadar yanlışsa, şiirin muhteva bakımından sahasını tahdit etmek de o kadar yanlıştır. Bundan dolayı, "Şiir nedir?" sualine verilecek karşılık, şekil bakımından şudur: Vezinli -en geniş manasıyle vezin-, kafiyeli -en geniş manasıyle, kafiyesizliği de içine alan manada- sözdür. Tarif gayet klasik ve beylik ama, birçok beylik tarifler gibi -bence- doğru.

Bu tarife yapılan itiraz doğrudur. Her kafiyeli, vezinli söz şiir midir? Hayır. Değildir. Ama bunun böyle olmaması, tarifin yanlışlığına delalet etmez. Çünkü her tarifin böyle bir tarafı vardır. Mesele, kötü şiir, orta şiir, iyi şiir, olağanüstü şiir diye de bölünürse, yukarıdaki tarifin doğruluğu bir kat daha meydana çıkar. Vezinli ve kafiyeli -tekrar ediyorum, vezni ve kafiyeyi en geniş manaları ve imkânlarıyla anlamak şartıyla- evet vezinsiz ve kafiyesiz söz şiir değildir. Bir nesirde şiir unsuru olabilir, bu unsur muhtevaya aittir. Nasıl ki resim unsuru da olabilir. Şimdi biraz karışık oluyor. Sen leb demeden leblebiyi anlarsın: Şiirle roman, hikâye, tiyatro, mensure filan arasındaki fark ve bunların her birinin ötekinden farkı, muhteva bakımından sahaları itibariyle değildir. Yani, şiir filan olayları alır, falancaları almaz; roman filan sahada çalışır, diye aralarında fark yoktur. Bir romanın ele aldığı bir olayı şiir de ele alabilir. İkisinin arasındaki fark, tekniklerinin hususiyetlerinden ve icaplarından ve bu teknik ve icap dolayısıyle, o olayı verirken, veriş ebatlarından, o olayın üstüne bastıkları taraflardan, o olayın hangi taraflarını ön plana alışlarından filan gelir. Bilmem derdimi anlatabiliyor uyum? Bu, birkaç makale mevzuudur. Bu hususta bir hayli gevezelik edilebilir ama, en iyisi oturup tarif yapılacak yerde şiir, roman ve hikaye yazmaktır.

İşte bu da böyle. Kafanı bir hayli şişirdim kızım, kusura bakma. İkinizi de hasretle kucaklar, mektubunu beklerim.

Nâzım Hikmet
Bahçe, 22. Sayı.


Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevinden 'Vâ-Nû'lara Mektuplar', 1970
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=778
Onur Kırçal tarafından, 21/11/2001 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr

epigraf     Bir önceki eser:   Niceleri Geldi / Ömer Hayyam
<<< -- Rasgele bir eser -- >>>
   Bir sonraki eser:   Havuz / Ahmet Haşim