Epigraf, Uzak Ülke projesinin elemanıdır

Dünyada sayılamayacak kadar anlatı var. | Roland Barthes

İpuçları Tehlikelidir / Faruk Ulay


25 Aralık Pazar

Seninle bir çizgi film yapacaktık. Yoksa bir karton film miydi? Yazdığın
öykülerin en hüzünlüsünü filme çizmeye çalışacaktık. Çizgilerin arasına buğulu
bir saksafon solosu da konduracaktık. Güldürmekten uzak, sevilmeyeceği
besbelli bir film yapmaya uğraşacaktık. Senaryoyu sen hazırlamıştın. Film
makineası senindi. Çizgiler senin olacaktı. Kapımı nefes nefese çalmıştın.
«Buldum!» diye bağırmıştın. «Aylardır aradığımız oyuncuyu, saksafonu çalacak
çocuğu buldum!» O akşam bize geliyordun. Otobüs durağındaydın, telefon
kulübesindeki sarı saçlı çocuğu görmüştün. Kulübenin camı kırıktı,
konuştuklarını duymuştun. Onu evine dek izlemiş, yaşadığı yeri cebinden eksik
etmediğin haritada işaretlemiştin. Bu gece, masamın çekmecelerini temizlerken
haritayı bulduğumda anımsadım tüm bunları. Canım sana mektup yazmak istedi.
Aramızda bunca uzaklık varken iki kişinin yaşamını tek başına götürmenin ne
denli zor olduğunu tahmin edebiliyor musun? Tanımadığım bir ülkede yaşamak,
dilini bilmediğim insanların arasına karışmak ürkütüyor beni. Bazan çaldığım
ıslığın havaya astığı notalarda, gördüğüm filmlerde yüzüne rastlıyorum.
D U D A K İ Z L E R İ N İ K A D E H L E R D E A R I Y O R U M sanma. Ha ha
ha! Bu çok gerilerde, adından başka tek dizesini anımsamadığım şarkılar da,
senin yaşadığın yerlerde kaldı. Artık içkiyi de kalın, bodur bardaklardan
içiyorum. Hani iş çıkışlarında uğradığımız masasız meyhanede kısık sesli
kadınlar İspanyolca devrim şarkıları söylerken bardaklarımızı tokuşturur, sii
senor diye fısıldardık kulaklarımıza. Bardakların kırılmasına dayanamıyorum,
içkiyi kadehlere koyamıyorum.

Sarı saçlı çocuğun evine gitmek bana düşmüştü. Beni içeriye almak istememişti.
Durumu kapı aralığında anlatmak zorunda kalmıştım. Filmde oynamayı kabul
etmişti. Kısa konuşmamız sırasında kulağımdan gitmeyen saksafon solosu kızgın,
yaşlı bir kadın sesiyle kesilmişti. O kapı önü, filmin konusuna nasıl da
benziyordu. Sonra sana ne olduğunu anlayamadım. Ortadan kayboldun. Sarı saçlı
çocukla yalnız kaldım. Filmimiz başlamadan bitti. Çocukla dost olduk. Sık sık
senden söz ettim. O da bir zaman sonra kayıplara karıştı. Belki de kendini bir
telefon kulübesinde, upuzun bir saksafon solosunda yitirdi. Böylece ben de
sizler tarafından kaybedilmiş oldum. Son zamanlarda düşüncelerim iyice
dağıldı. Belleğimdekileri sırasıyla anımsamam zor oluyor. Oysa birlikte
olduğumuz zamanlar ne düzenli bir adamdım.

Demin, yazdıklarımı okudum, birbirleriyle bağdaştıramadığım birkaç tümce
dikkatimi çekti. Örneğin çizgi film yapacaktık da neden canlı bir oyuncuya
gerek vardı? Saksafon yerine piyano sesinde karar kılmamış mıydık? Gittiğimiz
o meyhane gerçekte masaları bol bir Rum lokantası değil miydi? Orada Rumca
şarkılar dinlemiyor muyduk, tabakları kırdığımızda dışarı atılmıyor muyduk?
Yine de bir başka içkili lokantada tanımadığım insanlarla bardak tokuşturup si
senor dediğimi anımsıyorum...

Yazmaya yeniden ara verdim, düşündüm. Mektup yazmak istediğim kişi sen
olamazsın. Seninle film çekmeyi hiçbir zaman düşünmedik. Sarı saçlı çocuğu sen
bulmadın. Seni nerede tanıdığımı şimdi anımsıyorum. Bu ülkeye gelirken bir
süre durakladığım adsız ülkenin açelyalarla donanmış kıyı kasabasında
rastlamıştım sana. Balık ağlarını yamıyordun. Ülkemde konuşulan dili
biliyordun, bana Kavafis'in bir şiirini belleğinden okumuştun. « D Ü N Y A
G Ü Z E L İ , Kavafis'in ülkenin diline çevrilmeyen tek şiiri,» demiştin.
Akşamları birlikte barbunya avlamaya çıkmıştık. Pantalonlarımız dizlerimize
dek sıvanmış, süpürge sopalarının uçlarına bağladığımız gümüş çatallarla, lüks
lambalarının ışığında gün ağarana dek sularda dolaşmıştık. Ben bu işi
becerememiştim. Ayaklarıma deniz kestaneleri batmıştı. Eğri bıçağının ucunu
ateşte kızdırmış, dikenleri çıkarıp kanayan yaralarıma tütün basmıştım. Yine
de adın bir türlü gelmiyor aklıma. Uçanbalık... Kırlangıç gibi bir şeydi.
Zarfa ne yazacağımı bile bilmiyorum; adresini unutalı çok oldu. Kasabanın
bulunduğu yer nasılsa hala aklımda. Haritada gösterebilirim hatta yaşadığın
barınağı tanımlayabilirim. Zarfın üzerine çizer, postacıya bir not yazarım:
«Sayın Postacı Bey, mektubumu ne olur Kırlangıç'a -yoksa Orfoz muydu-
ulaştırın.» diye...

Faruk Ulay
Kopuk Bağlantılar, Faruk Ulay


Faruk Ulay'ın 'İpuçları Tehlikelidir' hikayesi
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=323
Emre Sururi tarafından, 12/02/2001 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr

epigraf     Bir önceki eser:   Küçük Prens / Antoine de Saint-Exupery
<<< -- Rasgele bir eser -- >>>
   Bir sonraki eser:   Don Quijote / Michel Foucault