Epigraf, Uzak Ülke projesinin elemanıdır

Biliyorsun, bizim her türlü yalnızlığımız / Yeni bir dil olacak yarın | Edip Cansever

Masal Üzerine / Bilge Karasu


Yazı yazmanın sorunları, elbet, yazıyla birlikte başlar. "Her şey
kağıdın başına oturmamla başlıyor." diyen yazarları çok iyi anlıyorum.

Ama yazından öncesi beni hep düşündürmüştür. Garip bir süreçtir bu.

Bende şöyle oluyor:

Başta belirsiz birtakım duygular, imgeler, gerginlikler var, galiba...
Gene de bunları başka duygulardan, imgelerden, gerginliklerden ayıran bir şey
olsa gerek... Özellikleri, bunların önce söze, sonra yazıya çevrilebileceğinin
düşünülmesi, tasarlanması. Dolayısıyle, bunun düşünülebildiği bu noktanın
bile, başlangıca göre epey ileride olması gerekiyor. Bunlar yavaş yavaş bilinç
alanına giriyor, aydınlanıyor. Gerginlikler, belirsiz de olsa, birtakım
durumlar sezdiriyor zamanla. Bir çeşit "gönül yordamıyle" ilerlerim bu
karanlıkta.

Ağır ağır belirginliğe erme bilinç alanına girme, aranıp bulunmuş bir
söz kalıbına dökülme işlemi, buradan da yazıya gitme, sırasında, yıllar
sürebilir.

Biçimlenme denemeleri, denge vurgu denemeleri gelir art arda; gelir,
geçer. Kimi zaman oklar, değirmiler, baklavalar, sözcükler arasında köprüler
kurar. Yaşamayla birlikte, gündelik yaşamıyla birlikte, bu tasarı
kırpıntılarını unutur, kağıtları atarım; ya da tersine, daha temiz; daha büyük
bir kağıda geçiririm; biraz daha dayanıklıya benzemeğe başlar bunlar. Bir gün,
"çekirdek" adını verdiğim bu imge, bu durum, yazılabilecek hale gelir.

"İşte o zaman oturur, yazarım." diyebilmek isterdim ya, öyle olmuyor
her zaman. Bol vakitler ararım kendime, bulamam. Ya da yorgunumdur, mızmılığım
üstümdedir. Kusur bunlar, kusur ya, hala düzeltemedim. Düzeltemem de galiba bu
gidişle... Vaktimin tümünü yazıya verebilmeği isterdim; çeşitli nedenlerden
ötürü, bunu başaramıyorum. Az yazmam, hem bu durumun sonucu oluyor, hem de bu
sorunun çözümü...

Vakti, gücü bulduktan sonra yazmaya başladığım metin üzerinde sürekli
de çalıştığım olur, kesintili de... Sürekli çalışabildiğim zamanlar, üç dört
ayda, dokuz on ayda bitirdiğim metinler var. Yazarken karşılaştığım güçlükler,
ya da beğenmediğim bir metni bekletme yüzünden, birtakım öykülerin, masalların
yazılışı birkaç yıla yayılmıştır.

Masallarımdan biri; "Usta beni öldürsen e!" başlığını taşıyor.

Bu masalın oluşumundaki çekirdek, bir söz kalıbına girdiği zaman şu
biçimi almıştı: "Birinin ölmeğe başladığını görmek, bunun farkına varmak."

Şimdi, diyeceksiniz ki, her canlı; her yaratık; doğduğu anda ölmeğe
başlamıştır... Ama benim demek istediğim o değildi.

Yakınlarınız, yakından bildikleriniz, sevdikleriniz bir süre; sanki
hiç ölmeyecekmiş gibi gelir size. Bilginizle, bilincinizle, usunuzla, her
ölümlü gibi onların da öleceğini bilseniz bile, bu böyle. Kendi ölümümüz için
de aynı şey söz konusudur. Ama bir gün, bir im, küçük bir belirti, o düş
köşkününyıkılmağa başladığını haber verir size. Bilinçaltınız buna gene karşı
koyar ya, görmemezlikten gelemyeceğiniz bir şey yavaş yavaş size kendini kabul
ettirir. Çok yakınınızsa bu insan, birlikte yaşıyorsanız, ölümün adım adım
ilerlediğiini görürsünüz bu bildik bahçede.

Belirtmek isterim, bunları metni açıklamak için değil, metnin
oluşumunu anlatmak için söylüyorum.

"Birinin ölmeğe başladığını görmek, bunun farkına varmak..." en
azından iki kişiyi gerektirecek bir durumdu. Bu iki kişinin ilişkileri ne
olabilirdi?

Bilinçaltının bu çalışmadaki payını unutmamalı ya, bu, apayrı bir
konu. Yalnız, bu soru; zamanla; cambazlık konusuna, cambazlara, usta ile
çömeze götürdü beni. Ustasının ölümüne yol açmak korkusu içinde yaşayan çömez
ne olurdu?

1969 yılının nisan ayında yazmağa başladığım metinle 1970 yılının
ağustos ayında yayımlanan metin arasında, yanılmıyorsam, dört ara metin
yazdım.

İşte, işçilik, yazı yazma işi, bu süre içerisinde incelenebilmeliydi.
Neden incelenemeyeceğini biraz sonra söyleyeceğim.

Tek metin, üç taslaktan ortaya çıktı. Bu taslaklar, masalın tümünün
taslakları değildi. Aşağı yukarı masalın aynı yerini, daha sonra elyazmasının
2..., 3..., 4... sayfaları olacak yerini, değişik biçimlerde üç kez yazdım. Bu
üç taslak ilk biçimlenişe yol açtı. İlk dengeler kuruldu. Daha sonra yazdığım
metinlerle belirli çizgiler boyunca temaları geliştirdim; masalın öğeleri
arasındaki çeşitli ilişkileri saptayıp ortaya çıkardım.

Bir örnek olsun diye söylüyorum: Çömezin sesini, çömezin düşüncesini,
sürekli bir ikirciklik içerisinde tutmak için ne yapmam gerekirdi? En büyük
güçlüklerden biriyle, ne yapmam gerektiğini ararken karşılaştım.

Ama bu sözü burada kesmem gerek. Yazının gelişmelerini ancak
metinlerin karşılaştırılması yoluyla izleyebiliriz. Her yeni metni yazdığımda
bir öncekini yırtıp attığıma göre, bu dediğimi kendim de yapamam, başkası da
yapamaz.

Masalın başlaması 14 ay önce çalışması ile, yanılmıyorsam, iki yıl
sürdü.

Bilge Karasu
Türk Dili Dergisi, 1972


Bilge Karasu'dan masallar ve de 'Göçmüş Kediler Bahçesi' üzerine
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=230
Emre Sururi tarafından, 07/02/2001 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr

epigraf     Bir önceki eser:   Bebeğim Öldü / Banu Takşüt
<<< -- Rasgele bir eser -- >>>
   Bir sonraki eser:   Derinde Kör Balık Mavisi / Bilge Karasu