Epigraf, Uzak Ülke projesinin elemanıdır

Çiçeğim, bu yaşamak değil / Tek tek / Ne geceler bir şeye benzer, ne yollar böyle / Tek tek | Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yalnızca

Resmin Efsanesi / Michel Tournier


Pierre ve ben, aynı yıl, aynı köyde doğduk. Aynı okulda okuma yazma öğrendik.
Fakat aynı yerde yazgılarımız birbirinden ayrılmaya başladı. Pierre, harika bir
matematikçiydi, kimyaya olağanüstü bir ilgi duyuyordu ve fizik dalında ödül
bırakmayıp topluyordu, benim içinse varsa da yoksa da edebiyat ve şiirdi, buna
daha sonra felsefe de eklendi. Daha yirmisinde Pierre yurdunu bırakıp
gidiyordu. Bense atalarıma ait yüzyıllık evde kalıyordum. Çocukluk arkadaşımı
artık görmüyordum ama evimin hemen yakınlarında oturan ailesi vasıtasıyla
kendisinden haberler alıyordum. ABD'de bulunuyordu. Elektrik, elektronik ve
bilgisayar öğrenimi görmüştü. Bir bilgisayar firmasında önemli bir görevi
olduğu söyleniyordu.

Gönlünün sesine doğru ilerledikçe benden iyice uzaklaştığını
hissediyordum. Öyküler ve esinini halk söylencelerinden alan efsaneler
yazıyordum. Bana öyle geliyordu ki hikayeci olarak bana esin kaynaklığı
edebilecek tek şey, çocukluk dönemimin ağaçlarının ve sürülmüş topraklarının
yakınımda oluşuydu. Sanatım zenginleştikçe her geçen gün doğduğum yere biraz
daha kök salıyordum.

Bir gün aniden Pierre çıkageldi. Kapımı çalıp, kollarıma atıldı. Pek
değişmemişti. Uzakta olmakla birlikte, çalışmalarımı izlemişti. Tek bir kitabım
yoktu ki defalarca okumuş olmasın. Ve bana fantastik bir öneri getiriyordu.
Firması uluslararası bir şifreleme sistemi hazırlayıvermişti. Herhangi bir
program en küçük bir hacimle kaydedilebiliyor ve çeşitli dillerde şifre
çözücüler tarafından okunabiliyordu. Bana dünyada bu sistemden yararlanan ilk
yazar olmamı öneriyordu. Eğer önerisini kabul edersem, tüm yapıtlarım
bilgisayara yüklenir ve daha sonra elverişli bir terminalle donanmış yüz otuz
ülkede okunabilirmiş. Kitaplarım böylece dünyanın dört bir yanında İncil gibi,
Kuran gibi şaşılacak derecede yaygın bir oku kitlesine ulaşırmış. Pierre'in
projesi beni büyülemişti adeta.

- Ben bir iletişim adamıyım, dedi. Sen bir yaratı adamısın. İletişim ancak
ilettiği mesajlarla geçerli sayılır. Sensiz ben hiç olurum.

- O kadar alçakgönüllü olma, dedim ben de ona. Yaratı artık parıltıdan
vazgeçemez. Şöhrette de, servette de gözüm yok benim. Ama okunmaya ihtiyacım
var. Besteleri çalınmayan bir müzisyenin, oyunları sahnelenmeyen bir oyun
yazarının halini düşünebiliyor musunuz? İletişim yaratıya, o olmadığı takdirde
ölü bir nesne olmanın ötesine geçemeyeceği çok biçimli ve önceden kestirilemez
bir yaşam katıyor.

Ve duygularımı en iyi şekilde hikayeci olarak anlattığımdan, ona
Derviş Gazali adındaki bilgenin, tam adıyla söylemek gerekirse El-Gazali'nin
bir meselini, sözlü anlatım geleneği buna elverişli olduğundan, biraz benim
tarzıma göre düzenleyerek anlattım.

Vaktiyle Bağdat'ta bir halife varmış, bu halife sarayının huzur
odasının duvarlarını süslemek istiyormuş. Biri Doğu'dan, biri Batı'dan olmak
üzere iki ressam getirtmiş. İlki kasabasından bir yere ayrılmayan ünlü bir Çin
taşra ressamıymış. İkincisi, dünyada dolaşmadık ülke bırakmayan bir Yunanlı
imiş ve besbelli ki tüm dilleri konuşuyormuş. Yalnızca ressam değil, aynı
zamanda gökbilim, fizik, kimya, mimarlık konularında da derin bilgi sahibiymiş.
Halife onlara düşüncelerini aktarmış ve herbirine huzur odasının bir duvarını
verip onları süslemelerini istemiş.

- İşinizi bitirdiğinizde, demiş, sarayda büyük bir şölen verilecek. Saray
erkanı toplayıp inceleyecek, yapıtlarınızı karşılaştıracak ve ötekinden daha
güzel bulunanın sahibine çuvallar dolusu altın verilecek.

Sonra Yunanlıya doğru dönerek, ona freskini ne kadar sürede
tamamlayacağını sormuş. Ve Yunanlı gizemli bir biçimde şu yanıtı vermiş: "Çinli
meslektaşım ne zaman bitirirse ben de o zaman bitiririm." O zaman halife Çinli
ressamı sorguya çekmiş, adam duvarın resimleme işini üç ayda tamamlayacağını
söylemiş.

- Güzel, demiş halife. Birbirinizi rahatsız etmeyin diye salonu bir
perdeyle ikiye böleceğim ve size üç aylık bir süre veriyorum, üç ay sonra
görüşürüz.

Üç ay geçmiş ve halife iki ressamı çağırtmış. Yunanlıya dönerek,
"Bitirdin mi?" demiş. Ve Yunanlı gizemli bir biçimde şu yanıtı vermiş: "Eğer
Çinli meslektaşım bitirdiyse, ben de bitirdim." O zaman halife Çinli ressama da
sormuş ve "Bitirdim" yanıtını almış.

Saray erkanı ertesi gün toplanmış ve iki yapıtı karşılaştırmak ve bir
karara varmak için kafile halinde huzur odasına doğru yönelmiş. Yalnızca
işlemeli kaftanların, tüy sorguçların, altın takıların, sedef kakma silahların
akılda kaldığı muhteşem bir kortejmiş bu. Herkes önce Çinli ressamın
resimlediği duvarın önünde toplanmış. Bir hayranlık çığlığı yükselmiş. Freskte
betimlenen gerçekte, çiçeklenmiş ağaçlar ve üzerinde zarif köprülerin yer
aldığı fasulye biçiminde küçük göller olan düşsel bir bahçeymiş. Seyrine
doyulmayan bir cennet manzarası! Yarattığı büyülenme müthişmiş, ama hiçbiri,
Yunanlının yaptığı resme de hiç bir göz atmadan Çinliyi yarışmanın galibi ilan
etmek istemiyormuş.

Fakat az sonra halife salonu ikiye bölen perdeyi açtırmış. Kalabalık
arkasını dönmüş ve adeta büyülendiklerini açığa vuran bir şaşkınlık çığlığı
duyulmuş.

Ne yapmıştı ki böyle Yunanlı? Resim yapmamıştı. Yalnızca yerden
başlayıp tavana kadar yükselen uçsuz bucaksız bir ayna yapmakla yetinmişti. Ve
tabii bu ayna, Çinlinin yaptığı bahçenin görüntüsünü en küçük ayrıntısına kadar
yansıtıyordu. İyi ama, diyeceksiniz, bu resim hangi bakımından modelinden daha
güzel ve daha heyecan verici idi? Doğrusunu isterseniz Çinlinin bahçesi ıssızdı
ve içerisinde yaşayan insan yoktu, oysa Yunanlının bahçesinde, işlemeli
giysileri, tüy sorguçları, altın takıları ve sedef kakma silahları olan
muhteşem bir kalabalık görünüyordu. Ve tüm bu insanlar kıpırdıyor, hareket
ediyor ve kıvançla birbirlerini tanıyorlardı.

Oy birliğiyle Yunanlı ressam yarışmanın galibi ilan edilmiş.

Michel Tournier
Veda Şöleni, Michel Tournier, Ayrıntı


Michel Tournier'nin 'Resmin Efsanesi' hikayesi
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=399
Emre Sururi tarafından, 24/03/2001 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr

epigraf     Bir önceki eser:   Kar / Tezer Özlü
<<< -- Rasgele bir eser -- >>>
   Bir sonraki eser:   Ölümsüz / Türkan İldeniz