Epigraf, Uzak Ülke projesinin elemanıdır

Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun. | İlhan Berk

Charles Manson / Derya Bengi


Hollywood isimli romanında, Charles Bukowski, doğru dürüst bir eve taşınma
isteğinden söz eder. Cebi biraz para görmüştür. Emlakçı şık bir villa
gösterir. Hem fiyatı da çok ucuzdur. Fakat Bukowski'nin sevgilisi tereddüt
eder. Eskiden dergilerde gördüğü bir takım fotoğraflar canlanır hafızasında.
Ve bağırır: "Bu ev, Charles Manson cinayetlerinin işlendiği evlerden biri..."
İkisi de arkalarına bile bakmadan çekip giderler oradan...

Amerikalı endüstriyel-metal grubu Nine Inch Nails'in lideri Trent
Reznor, son plağının kayıtları için geçen sene Los Angeles'a gittiğinde, ilk
iş, kendine bir yıl boyunca kalabileceği kiralık bir ev arar. Bulduğu ev,
"tarihi" cinayetin işlendiği evdir. Roman Polanski'nin karısı Sharon Tate,
sekiz aylık hamileyken, üç arkadaşıyla birlikte "Manson Ailesi" üyeleri
tarafından bu evde öldürülmüştür. Reznor kontratı yapar, evi tutar.


PEYGAMBER, CANİ VE POP-STAR

Trent Reznor, böyle bir cinayet makanını ardından yirmi küsür yıl geçtikten
sonra kiralamasının nedenini "cehalet" olarak açıklıyor: "Başlangıçta bu evin
`o' ev olduğunu bilmiyordum. Sonradan öğrendim. İlk gecelerde bir sürü kabus
gördüm. Işıkları açık bırakarak uyuduğum zamanlar oldu. Fakat, Manson'ın
ruhunun orada yaşadığını anladım..." Ancak Reznor'ın bu "naif" itirafları,
basın tarafından pek ikna edici bulunmuyor. Şarkılarında sado-mazohist temalar
işleyen ve insanlardan uzakta yaşamayı seven Reznor ile Charles Manson
arasında bir yakınlık kurulmaya çalışılıyor. "Manson beni hiç de büyülemiyor"
diye cevap veriyor Reznor: "Bir parça karizması olan bir kişilik; Amerikan
medyası ondan bir ütr pop-star yarattı. Manson, hippi hareketini radikal bir
şekilde silip geçmişti. 60'ların matem çanını çalmıştı..."

Amerikan popüler kültürünün en karanlık simalarından biri olan Charles
Manson, 60'lı yılların sonunda, hippi kültürüne lehimlenmiş bir vaziyette
yaşayan bir komünün lideriydi. Kendisi elini kana bulamadığı halde,
müritlerini pek çok cinayete azmettiren bir "sahte peygamber"di. Bugün hala
onun fikirlerinin etkisi altında yaşayanlar mevcut. "Ben oradayken, bir sürü
Manson manyağı evi görmek için kapımı çaldı" diyor Reznor.

Aynı zamanda, dikiş tutturamamış bir müzisyendi Charles Manson. Onunla
"fikir akrabalığı" içinde olmakla suçlanan yalnız Trent Reznor değil. Bir de
Guns N' Roses'ın Axl'ı var. Grup, 93 sonunda çıkan "Spaghetti Incident" isimli
albümde, "Look at your game girl" isimli bir Manson bestesi okuyor çünkü.
Şarkı bitince, Axl usulca fısıldıyor: "Thanks Chas..." Oysa albümün kapak
bilgilerinde bu şarkıdan bahis yok. Albüm sonrası yöneltilen suçlamaları
cevaplamak için plak şirketi aracılığıyla bir bir bildiri dağıtıyor ve
kendisini saklamaya çalışıyor Axl. Telif ücretini de mahkeme kararı gereği
cinayet kurbanlarından birinin oğluna gönderiyor. Bu arada Lydia Lunch ve
Henry Rollins gibi "entellektüel"lerin de aralarında bulunduğu bir grup
müzisyen, "herkes istediği şarkıyı okur" demeye getirerek, Axl'a destek plağı
doldurmaya karar veriyorlar.

Aslında bunlar eski hikaye. Bir kaç ay önce "2.Woodstock"a katılması
muhtemel gruplar arasında adı geçen Guns N' Roses, sonradan "biz yokuz"
mesajını verdi ve hikayenin yenilenmesi ihtimali ortadan kalktı. "Axl, bir
dönem sırtından çıkarmadığı `Charles Manson portreli' tişörtünü acaba
Woodstock'ta giyecek mi?" sorusu da böylece gündemden düştü. Soru önemliydi,
çünkü Woodstock festivali hippiliğin galibiyetini temsil ediyordu. Tam bir
hafta öncesine denk gelen Sharon Tate cinayeti ise hippi hareketinin
"mağlubiyeti" olarak tanımlanmıştı. Kafalar karışıktı.

Roman Polanski'nin "Roman" adını taşıyan otobiyografisinde de aynı
karmaşa hissediliyordu: "Sharon'la hippilerin yaşamına hayranlık duyar,
kompleks ve iki yüzlülüklerinden sıyrılmış bu insanları beğenirdik. Bir
keresinde Sharon'a `hippi bir eş istiyorum' dediğimi anımsıyorum. Ölümünün
hippilerden olacağını bilemezdim tabii".

Peki, hippiliğin ölümü kimlerin elinden olmuştu? Eceliyle mi ölmüştü,
yoksa bir Charles Manson cinayetine mi kurban gitmişti?


CANAVARLAŞAN HİPPİLER

Aradan 25 sene geçtikten sonra, bugünlerde 2.Woodstock Festivaliyle yeniden
dürtülen hippilik ruhu neydi? Vietnam Savaşı'na topyekun bir karşı çıkış,
Uzakdoğu dinleri, Uzakdoğu seyahetler, toplumun uzak kıyısında yeni bir toplum
örgütlenmesi, uzun saçlar, Hair, aşk, Kama Sutra, uyuşturucular, LSD, St.
Cannabis, vs... Ve bu işlerin piri Abbie Hoffman'ın anlattıkları: "Hippilerin,
ülkenin siyasi düzenini değiştirmek diye bir iddiaları yoktu. Onlar sadece
kimsenin kendilerine ilişmemesini istiyorlardı... Woodstock'ta 500 bin gencin,
günler boyunca, dönemin en becerikli ve en özgün müzisyenlerini dinlerkenki
yoğunluğunun ne anlama geldiğini bugün kimse tahayyül edemez. Gerçek anlamıyla
bir insan dalgasının çimenlere serilmiş gençlerin haleti ruhiyesi..."

Hippiliğin sınırları, halukarda sonsuz genişti. Polanski'ler de
hippiydi, Manson'lar da. Ama... Polanski'nin, karısı Sharon ve arkadaşlarıyla
birlikte "ortaklaşa" bir hayat sürdüğü ev, bir cumartesi gecesi Manson'ın
arkadaşları tarafından basılmış ve kan gövdeyi götürmüştü. 9 Ağustos 1969'da.
"İnsanoğlunun Ay'a ayak basışı"ndan 20 gün sonra, Woodstock'tan bir hafta
önce... Amerikan muhafazakar basını (bu arada tüm dünyadaki ve tabii
Türkiye'deki temsilcileri) için tadına doyulmaz bir malzeme çıkmıştı: saçlı
sakallı pis adamlar en sonunda kan dökmeye başlamışlardı. Olacağı buydu.
Katiller de suçluydu, maktüller de...

Bugün, o dönemin gazete ve dergileri karıştırıldığında insanın gözleri
yuvalarından fırlıyor. Suçlanan, doğrudan doğruya "hippi hareketi" çünkü.

Manson ve "Aile" üyeleri yakalandıktan birkaç gün sonraki Cumhuriyet
gazetesi, Manson'ın bir arkadaşının ağzından şu satırlara yer veriyor: "Manson
için insan hayatının hiçbir değeri yoktur. Bir insanı öldürmek, sadece
kendisinin bir parçasını öldürmek demektir ve iyidir. Buna karşılık bir
hayvanı hatta bir böceği öldürmemek lazımdır..." Mümkün. Manson demek ki böyle
biri; zaten diğer kaynaklar da bunu doğruluyor. Fakat bu habere seçilen başlık
aynen şöyle: "Hippiler için insan öldürmek önemli değildir". İnsaf!

İnciler saçan sadece Cumhuriyet değil. Dönemin "kült" mecmuası Hayat.
Sam Amcası hakkındaki derin endişelerini paylaşıyor okurlarıyla: "Gençleri
çıldırtan uyuşturucu madde faciası, sapık eğilimler ve kendilerini sulh
sembolü, çiçek çocukları olarak tanıttıktan sonra, ellerini kana bulayacak
kadar canavarlaşan hippilerin durumu Amerika için belki Vietnam savaşından da
büyük derttir. Ne kanunlar, ne de sert tedbirlerle hiçbirinin önü
alınamadığına göre, Sam Amca'nın daha çok başı ağrıyacak demektir..."

Henüz Manson'lar yakalanmadan evvel, polisin, cinayet zanlısı olarak
bir Vietnamlının peşine düştüğü nü yazıyor Hayat mecmuası. Biraz daha dikkatli
okunduğunda Hayat'ın "Vietnamlı" dediği şahsın, "1.98 boyunda, Vietnam'dan
yeni dönmüş" biri olduğu öğrenilebiliyor. Çünkü polis, "cesetlerin durumundan,
bu işi Vietnam'da bulunmuş birinin yapmış olabileceğini" düşünüyor;
"Vietnam'da çarpışan gerillaların, düşmanlarına bu şekilde işkence yaptıkları
biliniyor..." Ancak bir Amerikalının böyle canilikler yapmasına içi elvermeyen
mecmua, bildiğini okuyor ve polisi, "kayıplara karışan Vietnamlının" peşine
salıyor.


KENDİLERİ ARANDI

Hollywood artistlerinin içinde bulundukları "ahlaki çöküntü" de Hayat'ın
satırlarına sızıyor. "Hızlı Yaşayan Çabuk Ölüyor" başlığı taşıyan "tezli
yazı"nın konusu Sharon Tate ve onun gibileri. "Sharon Tate'di adı. Sinemaya
geçip şöhrete ulaşmasını güzelliğine ve cazibesine borçluydu. Fakat şöhreti,
onun da aklını başından alıverdi. Bir alem gecesinin ertesinde kanlı cesedi
çıplak bulunmuştu", diye yazıyor Hayat. Ve ekliyor: "Üstelik eşi Avrupa'da
bulunduğu bir sırada".

Roman Polanski'nin otobiyografisi de o döneme ışık tutan belgeler ve
tanıklıklarla dolu. Polanski'nin bakışıyla, "Halkın istediği, uyuşturucu,
sıradışı davranışlar ve ilginç seks öyküleri duymaktı. Basın da onlara bun
veriyordu". Örneğin Time dergisi, Sharon Tate'le Polanski'yi yollardan ilginç
çiftleri toplayıp eve getiren, seks partileri düzenleyen, üstelik her türlü
uyuşturucunun da tutkunu bir çift olarak tanıtıyor. Diğer kurbanlar da,
geçmişi karanlık tipler... Time bu iddialarında yalnız değil, "Genel kanıya
göre, Sharon ve diğerleri ölümlerinden kendileri sorumluydu. Yanlış insanlarla
düşüp kalkmanın sonu buydu işte. Kendileri aranmıştı. Sıradan, dürüst, içinde
Tanrı korkusu olan insanların başına böyle şeyler gelmezdi", diye anlatıyor
Roman Polanski.


YİNE WOODSTOCK, YENİ WOODSTOCK

Şimdi 2.Woodstock festivali sayesinde, sandıkların açıldığı, eski defterlerin
karıştırıldığı bir dönem yaşanıyor. "Hippilik neydi, ne oldu" soruları
geziniyor ortalıkta. Amerika'dan festival sonrası gelen haberler pek iç açıcı
değil. "Son hippi" ve "güvenilir insan" Neil Young, festivali "ticari" bulduğu
için katılmayı reddetmiş. Giriş kapısında dedektörlü medektörlü polis kontrolü
varmış. Fırtına ve yağmurla birlikte millet kaçışmaya başlamış. Ve, -ama yalan
ama doğru- alkol ve marijuana yasakmış. Hayra mı yormalı bilinmez, Crosby,
Stills & Nash'in ardından Trent Reznor'lu Nine Inch Nails sahne almış.

Fazla üzerinde durmaya değmez. Şimdiki Woodstock'la o eski Woodstock
arasında sadece isim benzerliği var. Hippilik, yıllar önce hayata gözlerini
yumdu. Manson ise tehlikeli bir katildi ama herhalde hippiliğin katili
değildi.

Aslında, çiçek çocuklarından, "bugünkü çocuklara" miras kalan en
önemli miras "gezginci" bir ruh. Bir zamanlar İstanbul'u da içine katan
"sihirli güzergah" şimdi bir tarih de olsa, söz konusu ruh hala diri
gözüküyor. İnsanlar hareket halinde.

Peki biz burada neciyiz? Bugün, yakın gözlüklerimizi takıp Türkiye'ye
baktığımızda ne görüyoruz? Radyo DJ'lerinin "Her yıl düzenlenen Woodstock
festivalinde bu yıl..." diye başlayan cümleler kurdukları bir yerdeyiz.
Üstelik artık hepimiz Kral TiVi'ciyiz. "Sıradaki parça"yı Manson Ailesi'ne
armağan ediyoruz.

CHARLES MANSON - "Senin Beynindeyim"

Tam adı Charles Milles Manson. Anne Kathleen, Charles doğduğunda 16
yaşında. 1934 Kasım'ı... Baba William, Kathleen'le arasıra beraber olan bir
serseri. Charles altı yaşındayken, anne bir soygun suçundan içeri giriyor. Bir
sene sonra hapisten çıktığında kendine yeni bir sevgili buluyor. Charles için
ıslahevi yılları başlıyor. Araba hırsızlığı ve çeşitli küçük suçlar... Hapse
girmek için elinden geleni ardına koymuyor. Ufak tefek adam, "dışarı"yı
sevmiyor. "Gidecek yerim yok ki" diyor. "İçerdeyken" büyüklerine saygılı,
herkesi pohpohlayan, herkesin yüzüne gülen biri. 1958'de serbest
bırakıldığında "pezevenkliğe" başlıyor, ancak çalıştırdığı ilk kadına aşık
oluyor. 38 dolarlık çalıntı bir çek yüzünden tekrar hapse giriyor. Bu kez
hapiste efsanevi gangster çetesi Ma Baker'ın elemanı Alvin "Creepy" Carpis'ten
gitar çalmasını öğreniyor. Besteler yapmaya başlıyor. 67'de salıveriliyor.
Çıkar çıkmaz atlıyor, San Fransisco'ya gidiyor. İnsanların "başlarına çiçek
takarak" akın akın "oraya" gittikleri bir dönem. Manson da biraz Budizmle
ilgileniyor. "Şeytan"larla ve tabii ki Aleister Crowley'le haşır neşir.
Hitler-Himmler ikilisinin doktrinlerine kaynaklık eden Elena Blavatzki'nin
teozofi anlayışını keşfediyor. Bilimsellikle doğaüstünü birbirine harmanlayan
teozof Rudolf Steiner'dan etkileniyor. Bestelerine devam ediyor. Beach
Boys'dan Dennis Wilson'la takılıyor. Beach Boys, bazı Manson bestelerini
kaydediyor. Beatles'ın "dibe kadar gidip, yine kendini yüzeyde bulduğu" ünlü
şarkısı "Helter Skelter" üzerine düşüncelere dalıyor Manson. Bu şarkı onun
hayatında bir dönüm noktası... Ünlü "Aile"nin temellerini atıyor. Artık
arkadaşları değil, müritleri var. Baskı gören siyahların silahlanmasını
istiyor. Ancak siyahlar 1yeni düzen"i kuramayacak kadar beceriksiz ona göre.
Manson ve onun seçtiği adamlar, "siyahların yerine" yeni düzeni kuracak.
Beyazlara ve "domuzlara" korku salacaklar. Cinayetlerini müritlerine
işletiyor. Elini kana bulamışlığı yok. Ama yine de "psycho-killer"ların en
büyüğü. Şimdi 60 yaşında ve "içerde"...

80'li yıllarda onunla yapılmış bir söyleşiden özetler: "Loş
sokaklarda, karanlığın içinde yürüyorum. Eğer bana hayatını verirsen, alırım.
O zaman benim olur ve onunla istediğimi yaparım... Aslında öldürmekten zevk
almıyorum. Fidanları, ağaçları öldürmüyorum, hayvanları yemiyorum. Ama ben de
herkes gibiyim. Bunları yapabilirim, öldürebilirim. Bonfile yer gibi veya
tavuk pişirir gibi kolayca. Ben ruhum. Ben yansımayım... Dünyaya düzen
getirmek isteyen, aklı olan herkes Hitler'e gelir. Hitler dünyaya düzen
getirmek istiyordu ve tam bunu yapacakken onu öldürdüler. 200 milyon kişi
korkunç büyüklükte bir et yığını demektir. Bunları yönetmek için korkunç bir
beyne ihtiyaç var... Ben İsa'yım. Şeytan da benim. Ben senin beynindeyim.
Kulaklarındayım, traş olurken, traş bıçağının altındayım..."

Bir "Aile" Cinayeti

İngiliz yazar, profesyonel "afyon içicisi" Thomas de Quincey, "Güzel
Sanatlardan Biri Olarak Cinayet" başlıklı eserinde, bir cinayetin iki kutbu
olduğunu söyler: Ahlaki ve estetik. Aşağıdaki vakada ikinci kulp yer almıyor.
Bu vaka, daha ziyada Leonard Cohen'in "Geleceği gördüm yavrum / Gelecek
cinayettir" dediği The Future şarkısına uygun düşüyor. Zaten Cohen şarkıda
durumu izah ediyor: "Küçük gerzek şairler / Toparlanacak etrafına / Charlie
Manson'luk / yapmaya..."

Sharon Tate, yönetmen Roman Polanski'nin karısı. Sekiz aylık hamile.
Mekan: Los Angeles, Hollywood. Birkaç ay öncesine kadar Doris Day'in oğlu plak
prodüktörü Terry Malcher'in oturduğu evde şimdi Polanski-Tate çifti ve onların
arkadaşları yaşıyor. "Çiçek dolu, geniş bahçesinin çevresi parmaklıklarla
çevriili, içi tümüyle beyaz" bir ev. Tarih 9 Ağustos 1969. Gece. Tate'in
yanında üç arkadaşı var. Polanski film çalışmaları için bir süredir Avrupa'da.
Charles Manson, 30 kişi civarındaki komününden dört kişiyi tabanca ve
bıçaklarla birlikte "adres"e yolluyor. Birkaç saat içinde vazife tamam.
Gidenler Manson'un yanına geri dönüyor. Polanski'nin ağzından cinayet sebebi
şöyle: "Manson, yeteneksizliği ve başarısızlığı için tüm dünyayı suçluyor,
yükselenlerden öç almak istiyordu. Hala Terry Malcher'ın oturduğunu sandığı
eve baskın düzenlemesi için kendine göre haklı nedenleri vardı: Sıradan
bestelerini hiçbir plak stüdyosu yayınlamaya yanaşmamıştı. O da bunu
plakçıların yanına bırakmayacaktı."

Tate cinayeti (ve diğer Manson cinayetleri), birkaç ay sonra
aydınlanıyor. Manson ve çetesi (Aile) yakalnıyor. O gece cinayeti
işleyenlerden biri olan Susan Atkins'in anıları, "Aile"nin yakalanmasını
takiben yayınlanıyor. Hürriyet gazetesi, bu anıları 10 günlük bir yazı dizisi
haline dönüştürüyor. Aynı gazete, "Aile"den biri olan Linda Kasapyan'ı
tanıtırken "Kasapyan, Türkiye'den hicret etmiş bir ermeni ailesinin kızıdır"
şeklinde "fevkalade lüzumlu" bir resimaltı yazısı kullanıyor.

Cinayet sonrası tasvirleri tüm dünya basınında üç aşağı beş yukarı
aynı.

Örneğin Hayat mecmuası şunları yazıyor: "Çimenlerin üzerinde
tabancayla vurulmuş bir kadınla bir erkek cesedi yatıyordu. Kadının üzerinde
şeffaf, kısacık bir gecelik vardı. Erkek, hippi kıyafeti giymişti. İkisinin de
kıyafeti kan içindeydi, fakat bu manzara içeridekinin yanında hiçti. İçerde
de, tavandan sarkıtılmış ve kandan kıpkırmızı kesilmiş naylon iplerin ucunda
iki ceset sallanıyordu. Biri Sharon Tate'in cesediydi. Üzerinde küçücük bir
külottan başka bir şey yoktu. Çıplak göğüslerinden biri, vücudundan ayrılmış,
kanlar içinde sarkmıştı. Hamile karnı da bıçak darbeleriyle delik deşik
edilmişti." Amerikan dergilerinden iktibas edilen bu tür "vahşi" bilgiler
sonradan polisçe yalanlanıyor. Cinayete ilişkin tek güvenilir yayın, vakadan
beş yıl sonra Bölge Savcısı tarafından yazılan "Helter Skelter" adındaki
kitap.

Derya Bengi
eXpress, sayı 30, 20 Ağustos 1994


Derya Bengi'nin kaleminden 'Charles Manson' davası
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=330
Emre Sururi tarafından, 12/02/2001 tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi | http://epigraf.fisek.com.tr

epigraf     Bir önceki eser:   Sacco ile Vanzetti / Günay Gönenç
<<< -- Rasgele bir eser -- >>>
   Bir sonraki eser:   Aşk-ı Memnu / Halid Ziya Uşaklıgil